15 Ocak 2022 Cumartesi

ŞAVŞAT’IN SAKLI GÜZELLİKLERİ: PERİ BACALARI

 

Geçtiğimiz yıl pandemi nedeniyle ertelediğimiz Borçka - Macahel –-Şavşat gezimizi aşılamanın başlamasıyla açılan günlük yaşam çerçevesinde bu yıl yapmaya karar verdik. Arhavi Çifte Köprüler ve Mençuna şelalesi ile başlayan; ilerleyen günlerde Heba Yaylası, Kulaskur Yaylası, Borçka Karagöl, Macahel ve yeşil yol üzerinden Papart ormanları, Meydancık köyü üzerinden Şavşat’a ulaştı.

Şavşat programında Maden Köyü, Cevizli Köyü ve Tibeti Kilisesi, Şavşat Karagöl, Arsiyan Yaylası ve Gölleri, Balık Gölü, Pınarlı Köyü, Aşağı Koyunlu köyü ve gölü yanı sıra Meşeli köyünde programda olmayan bir sürpriz bizi bekliyordu. Peri bacaları.



Sevgili rehberimiz Osman Karalı’nın son anda programa eklediği bu doğa mucizesine, orman içi yoldan minibüsümüzün gidebildiği kadar araç ile gittik daha sonra aracımızdan inip ormana vurduk. Yaklaşık 300 metre orman içinde mantarların eşliğinde yürüdükten sonra bir uçurumun kıyısına geldik.

1960 larda meydana gelen heyelan nedeniyle ortaya çıkan ve ilerleyen yıllarda yağmur, rüzgâr vb. doğal nedenlerle aşınarak bugünkü şeklini almış. Uçurum kenarındaki çam ağaçlarının kökleri açıkta duruyordu ve biz bu ağaçların toprağa tutunduğu kısımlardan bu muhteşem manzarayı izliyorduk. Göz alabildiğine ladin ormanı içinde yükselen kayalar…

Şavşat’a 25 kilometre uzaklıkta yer alan Karagöl Tabiat Parkına 15 dakika yürme mesafesinde ve Meşeli köyü sınırları içinde bulunuyor.

Şimdi buyurun birlikte seyreyleyelim.














Yazı ve Fotoğraflar:

Mehmet Cengiz TÜMER

Eylül 2021

 



NEMRUT KRATER GÖLLERİ

 


Akdamar Adası ziyaretimizin ardından Altın Oran Sanat ve Düşünce platformunca Sayın Dr. Haluk Uygur rehberliğinde düzenlenen Van Gölü gezisine katılmamdaki en büyük nedenlerden biri olan Nemrut Krater Göllerine yani Nemrut Kalderasına doğru yola çıktık. Yol boyunca süren yağmur Tatvan’a ulaştığımızda durdu ama gökyüzü yine karabulutlarla kaplı. Aracımızı Nemrut Kalderasına çıkan yolun kavşağındaki akaryakıt istasyonuna bırakıyoruz ve daha küçük iki minibüse aktarma yapıyoruz. Yaklaşık yarım saat sürecek 20 kilometrelik bir yolumuz var. Kıvrıla kıvrıla düzgün bir yoldan tırmandıkça, ara ara verdiğimiz fotoğraf molalarında havanın soğuduğunu hissediyoruz ve her molada üstümüze bir kat daha giysi giyiyoruz. Küçük gölü ve Büyük Gölü aynı noktadan görebileceğimiz kalderanın sırtına geldiğimizde artık tüm giysilerimiz üzerimizdeydi ve hava buz kesmişti.


Küçük Göl 

Küçük gölü fotoğrafladıktan ve Van Denizini uzaktan seyrettikten sonra artık Kalderanın içine yolculuğa başlıyoruz. Bu kez döne döne iniyoruz. Her iki yanımızda sonbaharın renklerine bürünmüş kavak ağaçları eşlik ediyor. Normal şartlarda bu yükseklikte olmaması gereken kavak ağaçları bu bölgede mevcut buhar bacalarının yarattığı ılıman iklimde hayat bulmuş.Bu buhar bacalarının varlığı bize volkanın halen canlı olduğunu düşündürtüyor.Son zamanlarda olan depremsel hareketlerin Nemrut ve Hasandağ gibi eski kraterleri uyandırabileceği söyleniyor uzmanlarca.

 



Ilı Gölün kıyısında geçip öncelikle Büyük Göle giderken biraz da bilgi verelim.

Nemrut Gölü, dünyanın ikinci, Türkiye'nin en büyük krater gölü olup, adını MÖ 2100'de yaşamış Babil Hükümdarı Nemrut'tan almıştır. Van Gölü havzasının batısında, Bitlis ilinin Tatvan, Ahlat ve Güroymak ilçeleri arasında yer almaktadır

 




Büyük Göl 

Nemrut'ta patlamalar sonucunda oluşan kraterin ağız genişliği 48 km2, taban genişliği 36 km² dir. Nemrut kalderasında deniz seviyesinde 2.247 m yükseklikteki krater alanı içinde ikisi büyük toplam 5 tane göl bulunmaktadır. Derinliği ortalama 100 m ve en derin noktası 155 m'dir. Göl çevresindeki sıcak sular ve kaplıcalar volkanik faaliyetlerin son izleridir. Kar ve kaynak sularıyla beslenen ve yer yer derinleşen Nemrut Gölünün suları soğuk ve tatlıdır. Su örneklerinin analizi berrak, renksiz, kokusuz ve normal içme suyu lezzetinde olduğunu göstermiştir. Suyu, radyoaktivite açısından, normal sınırlardadır. pH asitlik derecesi 7,4 ile hafif alkalidir. Nitoplankton bakımından oldukça zengin olan Nemrut Gölü’nde 1986 yılında az sayıda bırakılan aynalı sazan balığı, kısa sürede çoğalmış ve balıkçılık yapılabilecek seviyeye gelmiştir Burada farklı bölgelere ait bitkilerin bir arada yaşamaya devam etmesi, göl seviyelerinin hemen hemen sabit kalması, yağış ve buharlaşma dengesinin kurulmuş olması, buranın bir mikroklimaya sahip olduğunu göstermektedir.

 



Ilı Göl 

Nemrut kraterinin oluşumunun Pliyosen jeolojik döneminde Doğu Anadolu’da tektonik sıkışmaya bağlı olarak gelişen bir genişleme çatlağı ile başladığı sanılmaktadır. Yaklaşık 40 km2lik bir yüzölçüme sahip Nemrut Kalderası, Türkiye'nin volkanizma faaliyetleri açısından, en karakteristik ve en orijinal yeryüzü şekillerinden birisidir. Nemrut Kalderası tabanının batı yarısı göl ile kaplıdır. Zirvede ikisi devamlı, üçü mevsimlik olmak üzere beş göl bulunmaktadır. Nemrut göllerinin en büyük olanı yarım ay şeklindeki Nemrut Gölü’dür. Bunlar Küçük Göl, Ilı Göl ya da Yeşil Göl, Büyük Göl ya da Mavi Göl’dür.

 Büyük Gölün kıyısına varıp araçlarımızdan indiğimiz de karabulutlar aralanıyor ve arasından sıcak, sarı bir akşam güneşi çıkıyor. Mavi Göl gümüş bir tepsi gibi parlarken gölü çevreleyen yamaçlarda bakır rengine bürünüyor. Büyük Gölden ayrılıp Ilı Göle dönüyoruz. Bu gölün kenarına çadır için kamp alanları yapılmış ama şu an bakımsız durumdalar. Akşam ışığında Ilı Gölü de fotoğraflayıp Tatvan’a geri dönüyoruz.

Yazı ve Fotoğraflar:

Mehmet Cengiz Tümer

 

MOSTRA'LIK BİR KARNAVAL

 


Thymiana Mostra Karnavalı, Sakız / Chios

17 – 18 Şubat Mostra Karnavalı için Sakız adasındayız. Önce biraz ansiklopedik bilgi;

Timiana, Sakız adasının en büyük köylerinden biri. Doğusunda Ege Denizi, Limniona’sın kıyıları ile Karfas ve Agia Ermioni sahilleri bulunur, kuzeyinde ise muhteşem kokulu Kampos ile sınırlanır.

Eskiden köyün namlı taş ustaları ve yöresel taşlar nedeniyle “ Etimiana “ adı ile tanınıyormuş. Timianusiki taşı, psamit cinsinden olup muhteşem renkleri nedeniyle Kampos’un içinde bulunan taş konakların duvarlarını ve bahçe duvarlarını süsler.

Bu taşın çıkarılması, kesilmesi, işlenmesi ve duvar olarak örülmesi bu ustaların becerisidir. Bu güzel taşın çıkarılması için her kademede bir kardeşlik esnafı bulunurmuş. İlk başta bu kardeşlik efsaneleri beş taneymiş; bunlar: perokopi, stenakuson, pelekanon htiston, sideradon ve karfopetladon olarak anılırmış.

Peki, Mostra Karnavalı nereden geliyor?

Ortaçağın ortalarına doğru bir Tirini Cuma gecesi… Eski Bizans İmparatorluğu görkemini ve gücünü kaybetmiş. Cenevizliler ve Venedikliler Ege’nin birçok kıyı şehrini ele geçirmiş olsalar da dönemin korsan saldırılarına bir çare bulamamışlar.

40 günlük büyük perhizin başlamasından önceki Cuma günü… Köy halkı eğlenirken Vigla denilen gözcü kulelerinden kötü haber gelir. Bir korsan gemisi Megas Limnionas sahiline demir atmıştır. Köylüler hemen ayaklanır ve silah kuşanırlar. Uzonun da verdiği cesaretle korsanlara Stenakas geçidinde pusu kurarlar, korsanların çoğunu ya öldürür ya da esir alırlar, kurtulan az sayıdaki korsan da denize kaçar. Zafer sarhoşu köylüler ellerinde birer zeytin dalı tutarak “- vre vre mori mori” nidalarıyla köylerine dönerler ve esir aldıkları korsanları köy meydanında asarak ibret olsun diye üç gün süreyle sergilerler. O günden bugüne bu geleneği aralıksız olarak yaşatırlar, geleneğe göre Mostra Trini paraskevi günü “ Anevazun “ yani yükseltilir ve Trini Kiriaki günü ise “ Katevuzun “ yani indirilir. O gün temsili olarak bir savaş dansı payiavli denilen flütler ve tumbi denilen müzik aletleri eşliğinde oynanır. Mostra’nın geleneksel tarafı bu şekilde son bulur.










Günümüzde Mostranın Tirini Paraskevi Günü daha renkli daha canlıdır. “ Kudunati “ yani zilliler denilen kişiler yüzlerini çeşitli maskeler ile kapatırlar ve değişik kıyafetler giyerek ellerinde bastonlarla Talimi savaş dansını yaparlar. Savaş dansından sonra Karnaval geçidi başlar, karnaval geçişinin ardından geleneksel ada panayırı düzenlenir.

İşin tarihi kısmı bu... Ya gerçekler… O işte tam anlamıyla “ Nerede çokluk orada b.kluk “ durumu.

Sakız adasına sefer eyleyen iki ana firma ve üç dört küçük turizm firması istihap haddinin üzerinde satış yapınca ne sezon dışı olan adadaki oteller ne tavernalar ne de transfer için otobüsler yeterli oldu. Cumartesi günü gelen 1500 e yakın Türk’e Pazar günü gelen yaklaşık 1250 kişilik günübirlikçi Türk eklenince Ege denizi ve Sakız adası Türk’ kesti. Tavernalarda aç kaldılar, ufacık köye yaklaşık ikibinbeşyüz- üç bin kişiyi doldurunca karnaval kortejine yürüyecek yer kalmadı. Kalabalıktan doğru dürüst fotoğraf çekemedik. “ Hadi bu kadar yeter artık dönelim “ dediğimizde de transfer otobüslerinin önünde tartışmalar kavgalar… Normalde sabah bir akşam bir sefer yapan feribotlar üç sabah üç akşam seferi yaptılar.

Tabii bu yaşanacakları tahmin ettikleri için turizm acentesinin hiçbir elemanı da ortalıkta görünmüyordu. En azından benim gittiğim Ertürk Turizm için söylüyorum.

Bizim bir saat gecikmeyle gittiğimiz Porto Castellona tavernada kalite ve lezzet yerlerde sürünse de en azından aç kalmadık ama diğer tavernada kilerden öğrendiğimize göre kalitesizliğin yanı sıra aç da kalmışlardı.

Biz olacakları tahmin ettiğimiz için bir buçuk saat öncesinden limanda pasaport sırasına girmiştik. Normal de 18.00 deki hareket saatimiz yoğunluk nedeniyle değiştirildiği 15.45 te yola çıktığımızda ardımızda sırada bekleyen uzun bir yolcu kuyruğu vardı.

Yazımın başında da dediğim gibi, “ Nerde çokluk orda b.kluk”. Bir daha gider miyim? Böyle özel günlerde ve yazın haftasonları asla. Adanın ada olarak yaşanabileceği ve benim huzur bulabileceğim hafta içi Çarşamba – Cumartesi programıyla evet.

Yunan müziği ve eğlencesi için tavernaya gider miyim? Sakız da HAYIR. Samos’ta EVET ( Poyraz Restoranı öneririm.). Sakız da ise Agia Fotia, Komi ve Karfas’ta huzuru ve lezzeti bulduğum restoranlara giderim.

Yani Mostra Karnavalı’nda durum tam MOSTRA’LIK…

 

 

SAPPHO'NUN ADASI: LESVOS / MİDİLLİ

 


Bu kez yolculuğumuz ünlü kadın şair Sappho'nun adası Lesvos'a yani kapı komşumuz Midilli'ye. Midilli ' den fotoğrafçı dostlarımız FEM ile üyesi olduğum İzmir Doğa Fotoğrafçıları Topluluğu İZDOF'un ortak sergisi için karga b.kunu yemeden yollardayız. Sabah saat 05.00 de İzmir'den Ayvalık'a doğru yola çıkıyoruz. Saat 08.00 Ayvalık, 09.00 da TURYOL feribotu ile Midilliye yolculuk. Yaklaşık bir buçuk saat süren rahat bir feribot yolculuğundan sonra adaya ulaşıyoruz. Gümrük geçişimizin ardından öncelikle fotoğraflarımızı teslim etmek üzere ortak sergimizin açılacağı kale içşinde restore edilmiş sergi salonuna uğrayacağız. Buradaki Yunanlı fotoğrafçı dostlarımıza fotoğraflarımızı teslim ediyoruz. Onlar fotoğrafları yerleştirecekler ve bir gün sonraki açılışa hazır hale getirecekler, akşamda sahildeki Zorba'nın yerinde yemekte buluşacağız.


Scala Kalioni

Bu işlemlerin ardından bizleri bekleyen otobüslerimizle Midilli Adasının şirin bir balıkçı kasabası olan Skala Kalloni’ye gidiyoruz. Kasaba merkezi gezimizin ardından öğle yemeği için ayrılan serbest zamanda, Ada'nın sardalyesi ile ünlü bu sahil kasabasının eşsiz lezzetlerinin tadına bakabiliriz artık. Sardalyenin mevsimi olmasa da buraya kadar gelmişken ahtapot ve kalamarın yanı sıra onun da tadına bakıyoruz.

Agia Paraskevi


Zeytin Müzesi





Öğle yemeğinin ardından sayısız konakları, Arnavut kaldırımlı sokakları, tarihi anıtları ve meşhur "Boğa Festivali" ile ziyaretçilerini etkileyen Agia Paraskevi’ye geçiyoruz. İlçenin girişinde, 1910 yılında Taksiarhis Kilisesinin girişimiyle kurulan büyük bir Zeytin Müzesi bulunmakta. Bu Müze, Yunanistan'da bulunan en güzel ve en bakımlı zeytinyağı fabrikası müzelerinden olup, uzun yıllar Kültür Merkezi olarak faaliyet gösterdikten sonra Piraeus Bankası Kültür Vakfı tarafından Zeytin Müzesine dönüştürülmüş. Ayrıca Kasabada yabani kuşlar ve hayvanlar için bir hayvan barınağı da bulunmaktadır. 1923 de inşa edilen okul kompleksinin muhteşem binası ilçe merkezine hâkim olup, Atina Üniversitesi’nin giriş kapısının bir minyatürünü ihtiva eder. Görkemli Pamegiston Taksiarhon Kilisesi, Ayasos’daki Bakire Meryem Kilisesinden sonra ikinci büyük bazilika olarak dikkat çekiyor. Burada çay ve kahve molası verdikten sonra bu görkemli kasabadan ayrılıyoruz.  Aslında büyük çınar altında oturduğumuz kafe öyle keyifli, öyle güzel esiyor ki Haziran sıcağında tekrar yola düşmek içimizden gelmiyor. Lakin otele giriş yapı, yerleşmemiz, duş alıp akşam yemeği için hazırlanmamız gerekiyor. Daha yol üzerine ziyaret edeceğimiz Limonos Manastırı var.



Agia Paraskevi kasabasının ardından içerisinde değerli emanetleri ve tarihsel önemi olan Yunanistan’ın en ünlü manastırlarından Limonos Manastırını ziyaret ediyoruz. Bu Manastır Agios Orosun (Ayanoros) bir minyatürü olarak tanımlanıyor. Andissa yolu üzerinde bulunan manastır, her yıl binlerce ziyaretçi alan etkileyici bir manastırdır. Piskopos Ignatios Mithimnis (Mithimnalı-Molıvoslu) tarafından 1523 yılında inşa edilmiş manastırda, büyük manevi değeri olan binlerce eski kitaplar ve el yazmaları bulunmaktadır. Erkekler manastırı olmasından ötürü ibadet yeri gibi bazı bölümlerine kadınların girmesine ve Aziz ikonlarının görülmesine izin verilmiyor. Osmanlı döneminde önemli eğitim ve kültür merkezi olarak kullanılmış. Manastırın müze bölümünde, ayinlerde kullanılan kutsal giysiler, dini objeler, Bizans el yazmaları ve belgeler sergileniyor. Bizim için ekstra sürpriz Albino Tavus kuşu oldu. Manastırın bahçesinde yaşayan bu güzel kuş girişte poz vermekte nazlansa da ziyaret sonrası çıkışımızda tüm görkemi ile bize poz verdi. Bu ihtişamlı ve gizemli manastır ziyaretimizden sonra Midilli merkeze, otelimize dönüyoruz.

Akşam yemeğinde Kale'nin sahilinde Zorba'nın yerinde Yunanlı fotoğrafçı dostlarımızla birlikte ahtapot, kalamar ve mezelerin eşliğinde koyu bir sohbete dalıyoruz. Uzolar Türk Yunan dostluğuna kalkıyor: Yamas / Şerefe...









           Otelde verilen kahvaltının ardından Midilli şehir merkezine iniyoruz. Rehberimiz İzmir'den bugün gelecek arkadaşlarımızı almak için bizi merkezde bırakıp limana geçiyor. Saat 11.30 da Sappho meydanında buluşacağız Midilli şehir merkezinde bulunan, Hagios Therapondas Kilisesi, Ermou Caddesi, Hagia Athanasious Metropolitlik Kilisesi, Yeni Cami, Türk Hamamı ve Tarihi Roma Agorası gibi tarihi eserleri ziyaret ediyoruz. Halen aktif olarak çalışan dükkânların bulunduğu tarihi Eski Çarşıyı dolaşıyoruz, köşe kahvede bir frappe içimi soluklanıyoruz. Adaya özgü çeşitli peynir, sakız, Uzo gibi ürünlerin tadına bakıyoruz, rehberimizle buluşmadan öncede tarihi Taş Kahve'de oturup taze portakal suyu ve portakallı ke ile bu güzel havayı soluyoruz.

Midilli şehir merkezi gezimizin ardından, Gera Körfezi manzarasını izleyerek Midilli`nin en şirin sahil kasabası Perama’da keyifli bir öğle yemeği molası veriyoruz. Yemeğin ardından zeytinyağı ile ünlü Pappados Köyü ve Barbaros Hayrettin Paşa`nın doğduğu köy olan Paleokipos Köyü`nü yakından görüyoruz. Paleokipos Köyü’nün ardından, adanın geleneksel köylerinden Ayasos Dağ Köyü için harekete geçiyoruz. Ayasos köyü bilenler için yazıyorum bizim İzmir Selçuk'taki Şirince köyünü andırıyor. Köy her ne kadar bakımlı, temiz olsa da Şirince gibi turizmin kapitalizmine teslim olmamış. Ada hayatının o sakin atmosferini arnavut kaldırımı sokaklarda yaşarken yaşıyorsunuz. Dikkatimizi çeken bir şeyde evlerin sokak kapılarının üzerinde duran anahtarlardı. Rehberimizin açıklaması benim için ilginçti ve beni çocukluk günlerime götürdü. Malum Yunan halkında siesta yaygındır ve yaşadıkları bunca ekonomik krize rağmen bundan ödün vermezler. Bu nedenle evde yaşayan ve farklı yerde çalışan bireyler eve geldiklerinde birbirlerini rahatsız etmeden eve girebilsin diye eve ilk gelen anahtarı kapı üzerinde bırakıyormuş. Benim çocukluğumda da Ödemiş’te Sokak kapılar kilitlenmezdi. Kapının üzerinde bir ip ya da tel vardı bunu çekerek kapıyı açar eve girerdiniz ya da o zamanlar saat 12.00 ile 14.00 arası dükkanlar kapalı olurdu. Ama dayım ya da büyükbabam dükkânın kepengini çekmez kapının önüne bir sanalyeyi ters çevirerek evine gelir öğle yemeğini yer, dinlenir ve saat ikide dükkâna giderdi. Kimse de dükkâna girip bir iğne almazdı.

Tahta oyma mobilyalarını seramik ve dantel işlerini sergileyen şirin çarşısını gezip ünlü adak yeri olan Meryem Ana Kilisesini ziyaret ediyoruz. Çarsı meydanında verdiğimiz dondurma molasının ardından Midilli şehir merkezinde bulunan fotoğraf sergisi açılışımıza katılıyoruz. Açılışın ardından, Şirin bir balıkçı kasabası olan Panagiouda’ya gidip, unutamayacağımız bir Yunan gecesi geçiriyoruz.

Sabah kahvaltının ardından otelimizden ayrılıyoruz. Adanın orta bölgesinde bulunan Kalloni, ilk Osmanlı yerleşim yeri Arisvi ve Kuş cenneti Tuzla bölgesini de geçerek Petra’ya varıyoruz. Petra ismini şehrin girişinde yüksek bir kayanın üzerine kurulan kilisesinden alıyor. Şehrin girişinde bulunan Meryem Ana manastırında halen ayinler yapılmakta, çanlar çalınmaktadır.  116 basamaklı kayaya oyulmuş merdiveni tırmanıp bir süre ayini izliyoruz. Petranın ara sokaklarındaki sevimli, canlı renkli masa ve sandalyelerine sahip kafelerinde oturup bir sabah kahvesi içiyoruz. Burası sakinbir ortamda güneş ve deniz tatili yapmak isteyenler için ideal bir tatil kasabası.


Petra

Petra’dan sonra adanın kuzey ucu olan Molivos ‘ a ulaşıyoruz. Unesco ödüllü bu şirin yerleşim yerinin Arnavut kaldırımlı özgün sokaklarında yürüyüşün ardından,  özgün elişleri sergileyen küçük dükkânlarından alışveriş yapabilir, teraslı özel kafelerinde Yunan kahvesinin tadına bakabilirsiniz. Ve biz de öyle yapıyoruz. Limanı tepeden gören bir teras kafede limonade molası veriyoruz.


Molivos

Molivos gezimizin ardından tekrar otobüslerimize binerek Stratis Myrivilis ‘in köyü Skamniya’ya varıyoruz. Adaya ait birçok fotoğrafta görebileceğiniz mükemmel bir balıkçı kasabası olan Skala Skaminias’da öğle yemeği molası veriyoruz. Burada yediğimiz şaraplı ahtapot ve ançüez hamsi muhteşemdi. Balıkçı limanının girişindeki kayaya inşa edilmiş ve balıkçıların koruyucusu azize atfedilmiş küçük şapelde akşam düzenlenecek nikâh töreni için hazırlık vardı. Kilisenin hemen yanındaki küçük tavernada nikâh sonrası aile yemeği için güneşte kurutulmak için asılmış ahtapotların gölgesinde süsleniyordu.




 Taksiarhis Kilisesi

Yemek molamızın ardından, Dünyanın tek insan kanından yapılma ikonasının olduğuna inanılan Taksiarhis Kilisesinin bulunduğu, seramikleri ve  ballı yoğurdu ile ünlü Mantamados ‘a varıyoruz. Kilise ziyaretimizi yapıp Kilise avlusunda ballı yoğurt ve lokma molamızı verdikten sonra - Biz ballı yoğurt yerine lokmayı tercih ettik.-  Termi şehri üzerinden Midilli merkeze varıyoruz.

Bu güzel günün ardından gümrük işlemlerini de bitirdikten sonra 18.00’ da Ayvalık’a doğru harekete geçiyoruz.

Not: Midilli'dek tek ünlü kişi tabii ki Kadın Şair Sappho değil. Sappho ve Sappho'nun öyküsünü, lezbiyenlikle Lesvos'un ilişkisini ve diğer ünlü Midillilileri sevgili dostum Dr. Ceyhun Balcı’nın bloğundan okuyabilirsiniz.

https://cumhuriyetciyorum.wordpress.com/2015/06/19/midillili-unluler/