16 Kasım 2012 Cuma

4 KİŞİ 3 ŞEHİR ...VER ELİNİ VİYANA

...VER ELİNİ VİYANA 
12.10 daki trenimize yerleşiyoruz. Bu kez trenimiz altı kişilik kompartımanlar şeklinde. Birine yerleşiyoruz.Tren bu kez tenha, fazla yolcu yok, rahat rahat oturuyoruz, hatta koltukları karşılıklı yatırarak uzun oturuşa geçiyoruz. Yine yeşil bayırlar ve yeşil, sarı, kızıl, kahverengi renklere bürünmüş ormanlar eşliğinde yolculuğumuza başlıyoruz. Biblo köyler yine bize eşlik ediyor. Kah sohbet ederek, kah bir sonraki gezi planları yaparak (kısmetse seneye aynı kadro Burgge - Amsterdam düşünüyoruz ) üç saat onsekiz dakikalık yolu tamamlayarak Westbanhoff'a varıyoruz. Hava iyice soğudu, hostelimiz yakın olsa da biz hemen bir taksiye binip hostele ulaşıyoruz. Kalacağımız Wombat Hostel heman Nachtmarkt' ın başlangıcında. Girişimizi yapıp odalarımıza yerleşiyoruz. Ama buraya hostel demeye bin şahit gerekir adeta 5 yıldızlı otel. Konukların yaş ortalaması bu kadar genç olmasa hostelde kaldığınızı anlamazsınız.

Secession

Saat 16.30 olduğu için uzun bir plan yapmıyoruz. Hemen Nachtmarkt'ın bir ucundan girip bu halk pazarını geze geze ilerliyoruz. Nachtmarkt'ın bitiminden karşıya geçtiğimizde SECESSION Sanat Galerisi. Ünlü Viyana'lı ressam Gustav Klimpt'in kurduğu sanat akımının mabeti. Saat 18.00 kadar ziyaretçi kabul ettikleri için hemen giriyoruz. Giriş yetişkin 8.80 €, öğrenci 5.00 €. İçeride Gustav Klimpt'in bazı eserlerinin bulunduğu kalıcı sergi yanısıra aynı ekoldeün günümüz temsilcilerinden üç ressamın iki sergisi ve bir video sunumu vardı. Burada herşey Gustav Klimpt'e adanmış. Barcelona da Gaudi neyse buradada Gustav Klimt o. Bütün hediyelik eşyalarda onun çalışmaları ( özellikle KISS tablosu ), Belvedere Sarayında bir kalıcı sergisi daha var. Aslında bu galeriyi inşa ettiklerinde çok tepki almışlar, bina ve sanat akımları için çok aşağılayıcı şeyler söylemişler ve bu söylemler galerinin hemen girişindeki panoda yer alıyor. Gustav Kilmpt yaklaşık bir yıl önce bir paylaşım sitesinden gelen " Mother and Child" tablosu ile hayatıma girdi ve Viyanada da peşimi bırakmadı, hayırlısı bakalım...

Staatsoper

Secession'dan çıktığımızda hemen karşımızda Karltkirsche var  ama onu ertesi güne bırakıyoruz  Yarınki programımız oradan başlayacak. Secessiondan ilerleyip Staatsoper'e ulaşıyoruz. Işıklandırılmış yapı mavi aydınlıkta harika gözüküyor. Canburak'ın önerisi üzerine 2 no'lu tramvaya biniyoruz. Amacımız "Inner Wien"i gece görmek. Ama karanlık, iç ışıktan yansıma yapan camlar nedeniyle amacımıza ulaşamıyoruz. Bu arada hava iyice soğudu.  Karnımızı doyuracak sıcak bir yer bulmamız lazım. Hemen hostelimizin biraz ilerisinde şık bir restoran vardı , kapağı oraya atıyoruz. Şinitsellerimizi ve biralarımızı söylüyoruz. Garson kız hem çok güzel hem çok sıcakkanlı. Bütün bir akşam hem servis yaptı hem sohbet etti ama Türk olduğumuza zor ikna oldu.

Karltzkirsche

Sabah hostelimizin çok şık ve sıcak ortamında açık büfe güzel bir kahvaltı yapıyoruz.                    ( hostel 29 €/kişii/gece, kahvaltı 3.80 € ) Bugünkü programımız Karltzkirsche'den balayıp, Hofburg kompleksinden "İnner Wien'e girmek.



Karltzkirsche ( 1713 )Viyana'da bir dönem hüküm süren Veba salgının bitmesine adanmış ve salgının bitmesiyle imparator VI.Karl tarafından şükür için yapılmış gotik bir kilise. İki kulesi mimari olarak bizim minareleri andırıyor.
Karltzkirsheden çıkıp sola dönerek Staatsoperin  ve Cafe Museum'un önünden geçerek Secession'un yanındaki caddeden yavaşça yürüyoruz. 

Museums Quarter

Hava soğuk ve rüzgar sert esiyor. Museums Quartier'in önüne geldiğimizde açık alanda rüzgarı  ve soğuğu daha çok hissediyoruz. Museum Ouartier'in karşısındaki park'tan içeri girip birbirine paralel ve karşılıklı duran ayni mimari yapıya sahip iki binanın arasından ilerliyoruz. Sağdaki bina Sanat Tarihi Müzesi.

Yürüyüşümüze devam edip  Hofburg kompleksine giriyoruz. Çevremizde muhteşem gotik yapılar mevcut sağımızdaki devasa yapı Neue Burg. Alte Burg'dan geçiyoruz, biraz ilerimizde bir kalabalık var. Sağ taraftaki cam kapının önünde şık giysileri paltoları ve kürkleri içinde hanımlar var. O yöne yöneliyoruz. Burası İspanyol binicilik okulu. Hafta sonları gösterileri oluyor. Dört adet gişe var ve her birinde uzunca bir kuyruk. Gösteri yapılacak alana, maneje bir göz atıyoruz. Ama bilet fiyatları nedir öğrenemedik.Daha önceki bilgilerimizden gösterilerin çok kısa ve biletlerin aşırı pahalı bilgisi olduğu için yolumuza devam ediyoruz.

Hofburg Kompleksi

İspanyol binicik okulundan sağa dönüp dar sokaklarda ilerleyip genişçe bir caddeye Albertina'nın önüne çıkıyoruz. İçeride iki sergi mevcut ama zamanımız dar olduğu için Stephanplatza ve Stephandom'a doğru devam ediyoruz. Stephandomda ayin var, çekilen kırmızı şeridin gerisinden hem ayini izliyoruz hem de katedrali seyrediyoruz.

Stephandom

Stephandom'dan çıktıktan sonra ara sokaklarda dolaşırken Oğuz'un önerdiği " Figmüller" namlı meşhur şinitzelci karşımıza çıkıyor. Yer bulmanın zor olduğunu bildiğim için İzmir'de iken internetten rezervasyon yaptırmak istemiştim ama kabul etmiyordu. İçeri girip bir saat sonrası için rezervasyon yaptırmak istedik ama yine rezervasyon yapmadılar, gelince biz size yardımcı oluruz, boş yer varsa oturursunuz yoksa sıraya girer yer boşaldıkça sırayla oturturuz dediler.
Kitabımızdaki ve programımızdaki bir iki yapıyı daha görüp hemen Figmüllere geri döndük. Şinitsellerimizi ve kendi üretimleri olan Channoday şarabımızı söyleyip hem karnımızı doyurduk, hem ısındık hem de dinlendik. Biz figmüllerden çıkarken kuyruk dışarı uzamıştı.

Figmüller

Tekrar Inner Wien'in sokaklarındayız. Hedefimiz Belvedere Sarayı. Stephanplatz'in dar sokaklarından Viyananın geniş bulvarlarına çıkıyoruz. İki yanı ağaçlı ve bu ağaçlardan dökülen hazan yapraklarının süslediği kaldırımlarda yürüyoruz. 

Viyana'ya  gelmeden önce hayal ettiğim manzara buydu. Sol yanımızdaki Staatspark'a giriyoruz. Karşımızda sevgili Strauss'un heykeli. Sevgili çekik gözlü dostlarımız heryerde. Mançurya askerleri gibi hr biri tek tek anıta çıkıp Strauss'la fotoğraf çektiriyorlar.

Strauss

Biz de bu arada, onlar ortamı boşaltıncaya kar bir kanepeye oturup bir triportörde kahve satan satıcıdan espressolarımızı yudumluyoruz. Staatspark'ın diğer ucundan çıkıp geniş bir meydandan geçip başka bir meydana ulaşıyoruz. Modern sanata ait garip seslerde çıkaran metal bir heykel ve anladığımız kadarıyla - çünkü tüm yazılar Rusça idi- Rus askerleri anısına dikilmiş bir anıtın ve havuzun olduğu meydandan yukarıya yürüdüğümüzde Belvedere sarayına ulaşıyoruz.


Belvedere



Yukarı Belvedere




Gösterişsiz bir kapıdan ön avlu diyebileceğimiz bir bahçeden geçip sarayın giriş kapısından giriyoruz. Müze girişi ücretli ama bahçe ücretsiz.Restore edilen bu saray bugünlerde sanat galerisi olarak kullanılıyor. İçeride Gustav Klimpt'in kalıcı bir sergisi mevcut. Biz müzeye girmeden doğrudan bahçeye geçiyoruz. Devasa bahçe sonbahar renkleriyle daha da muhteşem görünüyor.Aşağı Belverededen yukarı Belvedereye doğru yürüyoruz. Yukarı Belvederenin giriş kapısından çıkıyoruz. İnner Wien ve yakın çevresini bitirdik ama bu arada saatte 15.00 oldu. İnner Wien'in dışında kalan" Hunderwasserhaus " ve merkezin 10 km dışındaki Schonnbrunn 'u gezeceğiz. Taksi kullanmaya karar veriyoruz. 


Öncelikle daha yakın olan Avusturyalıların ünlü bir mimarı Friedensreich Hunderwasser tarafından 1985 yılında tasarlanan ve inşa edilen ilginç bir yapı. Taksiciye beklemesini söyleyip binayı şöyle bir seyrediyoruz, fotoğraflıyoruz. Benim için hayal kırıklığı. İzmirliler bilr bizim tenekeli mahalle dediğimiz evlerin restore ve renove edilmiş rengarenk boyanmış hali. Belki de çok sıkışık bir ortamda ve kışın kasvetinde gördüğüm için böyle düşünüyor olabilirim ama fotoğrafları gerçeğinden daha çekici. 

Hoşsohbet taksicimizin almanca ve İngilizce karışımı sohbetiyle; anlatamadığı yerlerde hem araç kullanıp hem de anlatmak istediğini gazeteden göstererek sürdürdüğü sohbetle Schonnbrunn'a varıyoruz. Şansımıza kara bulutlar dağıldı. Mavi bir gökyüzünden sonbaharın sarı sıcak ışığı yayılıyor. Bu da harika fotoğraflar çekebileceğim anlamına geliyor. Teşekkürler VİYANA.










 Schonnbrunn'un muhteşem bahçesi ve sonbahar manzaraları eşliğinde karşı tepedeki limonluğa doğru yürüyoruz. Bahçede sadece ziyaretçiler değil koşan yürüyen tracking yapan insanlar dolu.

Limonluğa vardığımızda önce bir soluklanıyoruz. Limonluğu bir sırta yapmışlar sırtın bir yanı içinden yürüyüp geldiğimiz bahçe diğer yanı bir gölet. Limonluğun ortasında şık bir kafe var ve burasıda tıklım tıklım. İçeri girip boşalan bir masaya yerleşiyoruz. Viyanaya gelip Kara Orman Pastası ( Schwarzwalderkirschetorte) yemeden dönmek olur mu? Karaormanpastalarımızı ve iki demlik çay söylüyoruz. Çayı porselen demlikle getiriyorlar ve bir demlikten 1,5 fincan çay çıkıyor. Biz biraz sıkarak 2 fincan çıkardık. Bu arada çayın semliğ 4.80 € Karaormanpastasının porsiyonu 4.25 €.

Artık güneş batıyor ve akşam soğuğu çökmekte. Tepeyi tekrar aşağıya iniyoruz, sarayın önünden taksiye binip Hostelimize gidiyoruz. Sıcak bir banyo alıp biraz dinlendikten sonra bara iniyoruz. Artık bu gece dışarı çıkmak yok yeteri kadar üşüdük. Happy Hour'ları takip ede ede demleniyoruz.


Wombat Hostel

...Ve kar bizi uğurladı


Sabah uyandığımızda bizi bir sürpriz bekliyor; Viyana bembeyaz. Gece 12.00 da başlayan kar yağışı ufak ufak halen devam ediyor. Viyana bizi Kar ile uğurluyor.




15 Kasım 2012 Perşembe

4 KİŞİ ÜÇ KENT - SALZBURG

MOZART'IN DOĞDUĞU KENT.: SALZBURG

13.40 da önce yavaş yavaş hareketlenen trenimiz Münih'in çıkışında sonra hızlanıyor. Karşılıklı dört pulman koltuğa konuşlanmış  oturuyoruz. Tren oldukça kalabalık, her istasyonda durduğunda bu kalabalık artıyor; sahanlıklarda insanlar ayakta yolculuk ediyor. Bulutlu ara ara yağmurun atıştırdığı bir havada yemyeşil kırlar ve sonbahar renklerinin tüm güzelliklerini sergilediği ormanlar arasında keyifli bir yolculuk yapıyoruz. Sık aralıklarla adeta biblo gibi evlerin oluşturduğu irili ufaklı köylerden geçiyoruz. Tertermiz, balkonlarını ve bahçelerini rengarenk çiçeklerin süslediği, tertemiz, odunları bile Germen disipliniyle sıralanmış masalsı köyleri hayranlıkla izliyoruz. Çok hoşumuza giden birkaçının adını Aydan bir kağıda not ediyor. Belki ileriki bir zaman diliminde gelip bir haftasonu geçiririz hayaliyle..







Yaklaşık iki saatlik bir yolculuktan sonra ( bu arada Aydan bir daha böyle uzun tren yolculuğu yapacağımız zaman yanımıza votka portakal ve çerez koymamızı not etmemi istiyor.) Salzburg'a varıyoruz. Küçük ama çok güzel bir istasyondan şehire çıkıyoruz. Kalsacağımız YOHO International Youth Hostel Old Salzburg'la İstasyonun hemen hemen ortasında ve ikisine de yürüyüş mesafesinde. Sırt çantalarımız sırtımızda yürüyerek saat 16.00 da hostele giriş yapıyoruz. Vardiye değişim zamanına denk gelmemiz bize yaklaşık yarım saat vakit kaybettiriyor. Vardiya değişimi tamamlanınca odamıza yerleşip hemen dışarı çıkıyoruz. Salzburg'da vaktimiz sınırlı.

Salzburg'un tarihi merkezine geniş, birbirini dik kesen ve sonbahar yaprakları ile süslenmiş caddelerinde yürürken garip bir sessizlik ve huzur her yanımızı sarıyor. Saat henüz 17.00 olmasına rağmen sokaklarda kimseler yok ve dükkanlar kapalı.




On dakikalık bir yürüyüşten sonra Salzach nehrine ulaşıyoruz. Old Town nehrin karşı yakasında. Köprüden nehri geçiyoruz. - Bu arada köprü üzerinde fotoğraf çekilmeyi ihmal etmiyoruz.- Benim çocukluğumun ve gençlik anılarımın silinmezlerinden biri olan, biz İzmirlilerin boynuzlu dediğimiz troleybüsleri görmek beni çok mutlu ediyor. Salzburg caddelerinde çevreci elektrikli ya da doğal gazlı araçlar çoğunlukta.




Kemerli kapıdan geçip sağa döndüğümüzde Mozartın doğduğu evi karşımızda buluyoruz. Müze kısmı saat 18.00 de kapandığı için 17.30 dan sonra ziyaretçi kabul etmiyorlar.






 Mozartın evinden geri dönüp  diğer görülmesi gereken yapıları ( DOM, Rezidens,Salzburg katedral,dev satranç (?)) ve Alter Markt'ı dolaşıp kaleye doğru yöneliyoruz. Funikulerin saat 21.00 kadar çalıştığını fakat kalenin saat 17.00 den sonra kapalı olduğunu öğreniyoruz. Bir an çıkıp çıkmamakta karasız kalıyoruz. Acaba yarına mı bırakalım diye düşünüyoruz, sonra karar değiştirip biletimizi alıp funikulere biniyoruz. ( Funikülere toplam 14 € ödüyoruz ).








Kale'nin seyir terasından Salzach nehri ve Salzburg'un manzarası müthiş. Mavi aydınlık saatinde olmamızda bir şans oluyor. ( Biz fotoğrafçılar için güneşin batımından sonraki 45 dk'lık zaman dilimi mavi aydınlık demektir ve güzel fotoğraflar veren kıymetli bir zaman dilimidir.)
Tesadüfen aslında kalenin açık olduğunu ve sadece müzenin kapalı olduğunu öğreniyoruz ve kalenin içini de geziyoruz.




Kaleden indiğimizde funiküler istasyonunun karşısındaki küçük bir fotoğrafçı  dükkanındaki hareketlenme ilgimizi çekiyor. Mozart dönemine ait kıyafetler içindeki kadınlar ve erkekler fotoğraf çektiriyor. Giyilen kıyafetler yarım, yani önü var arkası yok. Biz de çektirelim istiyoruz ama işleten kadın bu gurubun çekiminin bir buçuk saat süreceğini ve daha sonra da kapatacağını söyleyince yapacak bir şey kalmıyor ve kendimize ymek için bir yer arıyoruz. Bu arada sevgili Oğuz'un İzmirde iken önerdiği " NORDSEE" zincirini görüyoruz. Genelde her çeşit deniz ürününü McDonald ya da Burger king tarzında sunan bir fastfood zinciri. İçeri girip balık menülerimizi ve biralarımızı alıp Oğuz'un kulaklarını çınlatarak keyifli bir akşam yemeği yiyoruz.




Hostele döndüğümüzde internetten Viyana trenlerinin tarifelerini çıkarıp en uygun olan saati seçip ertesi günkü planımızı yapıyoruz, Ben odama çıkarken çocuklar ve Aydan bara gidiyorlar.





Sabah Salzburg'a yağmurla uyanıyoruz. Programımız da Mozartın doğduğu evi ziyaret var. Çiseleyen yağmur altında tekrar Old Town'a geçiyoruz. Fakat Mozart'ın evi ziyaret ücreti bize yüksek geliyor. ( bir kişi birinci kat 11.00 €) değermi değmez< mi değerlendirmesi sonucu girmemeye karar verip alışveriş yaparak hostele dönüyoruz. Emanete bıraktığımız valizlerimizi alıp resepsiyondan bir taksi istiyoruz. Yağmur olduğu için bu kez taksiyle istasyona gidip Viyana biletimizi alıp 12.10 da Salzburga by by diyoruz.

4 KİŞİ 3 KENT

MÜNİH

Bu. gezi programımızdaki Münih'e üçüncü gelişim. İlk gelişim soğuk bir şubat ayındaydı. Geliş tarihinden bir önceki güne kadar Münih hava alanı kar nedeniyle kapalıydı. Neyseki bizim uçuş günümüzde iki pistten biri açılmıştı. O yolculuğumuzda Münih'i geçi noktası olarak kullanıyorduk Esas hedefimiz Bolzano'da Erasmus değişim programında olan oğlumuz Canburak'ın yanına gitmekti. Saat 18.00 de Münih'e inmiş, U8 metro ile Hauptbanhof'a geçmiş eşyalarımızı istasyondaki emanet dolaplarına kilitlemiş ve saat 22.00 deki gece trenine kadar hem bir şeyler yemek hem de bir nebze Münih'i görebilmek için Karlsplatz'dan Marienplatz'a kadar yürümüştük  Karlar içindeki Marienplatz masalsı bir görünümdeydi.




İkinci gelişim daha uzun soluklu - Beş gün - bir ziyaretti. ERA - EDTA kongresi için Münih'teydik. Kongre süresince Sevgili Yeşim ve eşi ile birlikte Münih'i metro metro, adım adım gezmiştik. Bizi kongreye götüren firmanın programı çerçevesinde akşamları Münih'in çok güzel restoranlarında yemeklerimizi yemiştik. O gezi sırasında bir öğleden sonramızı Deustch museum'a ayırmıştık. Müthiş bir teknolojik müzeydi, teknolojik objeler bize uzak olsa bile çok keyif almıştık. Biz bu kadar keyif aldıysak Makine mühendisliğini yarıda bırakıp Endüstriel tasarımı bitiren oğlumuz Koray için burası adeta bir mabetti ve buraya onu getirmeliydik.
İşte bu yıl Kurban  Bayramının uygun bir tatil fırsatı vermesini Salzburg ve Viyana gezisi ile değerlendirmeyi düşünürken programa Münih'i de kattık.


Bayramın birinci günü Pegasus ile İzmir'den İstanbul aktarmalı Münih'e uçtuk. İstanbul'da bize Canburak da katıldı. Saat 14.30 gibi Münihe indik. U8 ile yine Hauptbanhof'a geçtik. Kalacağımız otel hemen istasyonun karşısındaki sokakta idi. Otele girişimizi yapıp, eşyalarımızı yerleştirip kendimizi dışarı attık. Münih'te bizi harika bir sonbahar günü karşılamıştı. Saat 16.00 ya geldiği için kısa  ve hızlı bir program yapmalıydık. Ilık sonbahar güneşinin ısıttığı ve aydınlattığı, ağaçların yollara sarı - kızıl yapraklarını döktüğü bu güzel Münih sonbaharında Marienplatz'a yürüyüp oradan U3 ya da U6 ile "English Garden'e gitmeyi kararlaştırdık. Marienplatza vardığomızda buranın adeta bir şantiyeye döndüğünü gördük. "Church of Lady" -Frauenkirche- kilisesinin bir kulesi bakıma alınmış, ona gelmeden yine tarihi bir binanın ön cephesi tamamen branda ile kapatılmış, metronun girişinin etrafı tamamen kapatılıp bakıma alınmış, ikinci gelişimizde keyifle oturup kahve içtiğimiz sokak kafelerinin sandalyeleri toplanmış, kısacası Münih kışa hazırlanıyordu.



U3 ile  English Garden'e doğru yola çıktık hemen iki istasyon sonra ( Universitate ) inip bir paralel caddedeki English Garden'a ulaştık  Müthiş bir sonbahar manzarası hakimdi her yere. Akşam üzerinin ılık sarı sıcak ışığında, sarı kızıl yapraklarını döken ağaçlar arasında kah bisiklete binen kah koşan insanlara eşlik ederek English Garden'in ve sonbaharın keyfini çıkardık. Bu arada muhteşem fotoğraflar çektik. Daha sonra English Garden'in çıkışında çok hoş küçük bir kafede kahve molası verdik.

Gün akşama dönerken akşam yemeğini bulunduğumuz yerin yakınında olduğunu tahmin ettiğim - fakat ismini bilmediğim - bir atlı spor kulübünün restoranında yemeği planlkadık. Bir önceki gelişimizde bu restoranın kafe bölümünde oturup kahve pasta molası vermiştik. Hoş, otantik ve salaş bir yerdi. Kafeyi işleten hanıma sorsarak restoranın adını ve yerini öğrendik, hemen yürüyüş mesafesindeydi.


Restorana ulaştığımızda restoranın restore edildiğini o salaş otantik restoranın yerine modern, şık bir restoran yapıldığını gördük. Bahçesi ve manejleri aynen duruyordu. Akşam yemeğimizi kapalı manejde at binenleri izleyerek yedik ve Marienplatza üzerinden otelimize döndük.

















Ertesi sabah bizi kapalı ve bir gün öncesine göre daha sert ve soğuk bir hava bekliyordu. 





Koray ile Canburak'ı Deutsches museuma' bırakıp geçen gelişimizde gezmeyi atladığımız Vikualenmarkt'a yönümüzü çevirdik. Soğuk havada açık bir halk pazarı olan bu çarşıyı gezdik. Çiçekçiler, manavlar, kasaplar, peynirciler ve hediyelik eşya satan tezgahların arasında keyifle dolaştık, saat tam 12.00 de Belediye Binasındaki saatin önündeydik. Kalabalık bir turist topluluğu ile birlikte saatin 12.00 yi vurmasını ve kuklaların dansını beklemeye başladık.

Saat 12.40 da Koray ve Canburakla söleştiğimiz gibi otelde buluştuk, eşyalarımızı alıp Hauptbanhof'tan Salzburg için tren biletimizi aldık. Hızlı trendeki yerimizi alıp tam iki saat sürecek keyifli bir tren yolculuğuna hazırlandık  Münih'e veda ettiğimizde saat 13.40 idi. ( Münih Salzburg tren ücret 32 € / kişi )

Gezimizdeki ikinci durağımız Mozart'ın doğduğu kent SALZBURG.