7 Ocak 2015 Çarşamba

2015'İN İLK GÜNÜ BUDAPEŞTE'DE

2015'İN İLK GÜNÜ BUDAPEŞTE'DE

Aylar öncesinden planlayıp, uçak biletlerimizi alıp,otel rezervasyonumuzu yaptırdığımız Budapeşte Gezimiz için yılın ilk günü ve ilk saatlerinde yola düştük.
Yeni yılı oğlumuz Canburak'ın İstanbul'daki evinde ailecek karşıladık. Sabah 07.30 da da Pegasus'tan ayarladığımız hava alanı servisiyle Sabiha Gökçen Hava alanına ulaştık. İki gündür İstanbul'daki kötü hava şartları nedeniyle uçağımızın zamanında kalkıp kalkmayacağı konusunda endişemiz vardı. Ama uçağımız endişelerimizin aksine zamanında kalktı ve güzel bir yolculuk sonrası Budapeşte'ye indik. Pasaport kontrol ve bagaj alım işlemlerinden sonra yine İstanbul'dayken ayarladığımız Hava alanı servisi ile otelimiz Hotel City Pilvax'a rahatça ulaştık.

Otelimizin bulunduğu sokak-Pilvax köz

Bu seyahatimizde ilk kez hem İstanbul'da hem de Budapeşte'de Ev > Hava Alanı > Otel > Hava alanı transferi için Shuttle kullandık. Sekiz kişi olduğumuz için taksi ya da toplu ulaşım hem daha zordu hem de daha ekonomik olmuyordu.


Soğuk havada sıcak şarap keyfi



Kürtöscalaks

Otelimize yerleştikten sonra önümüzdeki yarım günü değerlendirmek için resepsiyonda buluştuk. İstanbul'dayken niyetimiz BudapestCard almaktı ama Resepsiyon görevlisi Hop On Hop Off bileti almanın daha ekonomik olacağını ve yanında verdikleri booklet ile bir çok restoran ve kafede indirim sağladığını ve biri gece biri gündüz olmak üzere iki tekne turunun da ücretsiz olduğunu söyleyince fikrimizi değiştirip kişi başı 6000 HUF'a 48 saat geçerli HopOnHopOff bileti alıyoruz. Bugünkü planımız Saat 17.00 de Tuna nehrinde tekne gezintisi yapmak ardından Gellert Termal Banyosunda yorgunluk atmak. Biletimizin Check-in işlemini yapmak için En yakın HopOnHopOff durağında bekliyoruz. Hava kapalı ve çok soğuk, kar ha yağdı ha yağacak. Saat ikiden sonra tur otobüsleri yarım saatte bir'den saatte bir'e çıktığı için dondurucu soğukta on beş dakika otobüsü bekliyoruz. Üç durak sonra turun başlangıç/bitiş noktasında biletlerimizin Check_in'i yaptırmış olarak iniyoruz. Kar da atıştırmaya başladı. BudapestEye'ın yanından Noel Pazarının kurulduğu meydana geçiyoruz. Bir köşedeki sıcak şarap, Macaristan'a özgü hamur işleri ( bizdeki pişi benzeri ) ve Kürtoscalasc dedikleri yine hamurdan vanilyalı ve limon aromalı ortası boş bir silindir şeklinde hamur işi tezgahı bizi kendine çekiyor. Önce sıcak şaraplarımızı alıyoruz. Kar da hızlandı masamız ve paltolarımız kar tutmaya başladı. Işıl ışıl süslenmiş meydanda sıcak şarap ve kar keyfini, Kürtoscalasc'ın tadına bakarak noktalıyoruz.

Buda Kalesi


Palamento Binası


Zincir Köprüsü ve Buda Kalesi




Tekne Gezisinden gece manzaraları

Tuna kıyısındaki 10 numaralı Dok'tan gezi teknemize biniyoruz. Ne görelim yarım saat önce gelmemize rağmen tekne dolmuş, tek tük kalan koltuklara dağınık bir şekilde oturuyoruz. Saat tam 17.00 de kaptan iç ışıkları söndürüyor ve tekneye yol veriyor. Hoperlörden İngilizce ve Almanca olarak önce Tuna'nın sağ yakası yani Peşte kıyısındaki yapıları tanıtıyor. Işıklandırılmış ve aydınlatılmış görkemli Parlamento Binası'nı geçtikten sonra Margerit Adasının yanından geri dönüyoruz. Rehber bu kez Buda yakasındaki yapıları anlatıyor. Işıklandırılmış Buda Kalesi, Kraliyet Sarayı, Balıkçılar Burcu, Özgürlük Heykeli, Zincir Köprüsü ve diğer köprüler.. Budapeşte masal gibi...




Gulaş



NİKA Restoran


Yaklaşık bir saatlik turun sonunda 10 nolu dokta tekneden iniyoruz. Havanın çok soğuk olması, karnımızın acıkması ve yol yorgunluğu eklenince Termal banyo programını yarına erteleyip Macaristan'ın ünlü Gulaş Çorbasını tatmayı yeğliyoruz. Elimizdeki booklet'te NİKA adlı restoranda bedava Gulaş Çorbası bileti var. Haritadan kontrol ettiğimizde restoranın yakın olduğunu görünce istikametimizi NİKA Restorana çeviriyoruz. Çok şık bir restoran karşılıyor bizi. Mavi ışıkların yumuşattığı, düzenli, tertemiz bir restoran. Öncelikle Gulaş'ın tadına bakıyoruz. Bizim tas kebabının çorba hali. Sanırım kereviz sapı ve benzeri baharatlarla tatlandırdıkları için çok lezzetliydi. İkinci ana yemek olarak her birimiz farklı tadlar ve yanında Macar şarabı denedik. Sunum, atmosfer ve lezzetler muhteşemdi. Şef'e teşekkürlerimi ilettim ve geceyi espresso'yla bitirdik. Bizim İzmir'deki Kıbrıs Şehitleri benzeri bir caddede ( Vaci Utca ) noel süsleri arasında yürüyerek otelimize vardık.



İkinci gün ilk güne nazaran daha ılık bir güne uyandık. İzmir'de iken yaptığımız program tamamen değişti. Programı ilk kez deneyeceğimiz HopOnHopOff sistemine göre yeniden revize ettik. Saat 10.00 da Erzsebet Meydanından tur otobüsümüze bindik. Diğer Avrupa ülkelerinden farklı olarak Türkçe anlatım da var. Otobüsümüz Szechenyi meydanından geçip Peşte'nin iç kısımlarına yöneliyor. Oktogon Meydanından geçince bizi iki yanı Neorönesans tarzında yapılarla süslü, Paris'in ünlü Şanzelize Bulvarına benzeyen Andrasy Bulvarı karşılıyor. Ortadaki geniş araba yolunun iki tarafında ağaçlandırılmış bir alan ve onun dışında da yaya ve bisiklet yolları var.Solumuzda kalam mavimtrak gri boyalı bina Önce Macar Nazi Partisine daha sonra SSCB döneminde KGB'ye ev sahipliği yapan bina bugün Terör Müzesi olarak işlev görüyor. Aynı Bulvar üzerinde NeoRönesans tarzında görkemli Opera Binası onu takiben üç ve dört katlı villalardan oluşan geçmişte zengin ve soylu Macarların evi olan bugünse Türkiye dahil bir çok ülkenin büyükelçiliği olan binalar sıralanıyor. Bulvar ilk açıldığında burad villası olan aristokrat kesim toplu taşımanın bulvara girmesine izin vermiyor. Bunun üzerine bulvarı tasarlayan Kont Julia Andrassy tarafında Avrupanın ilk metrosu 1896 yılında bu bulvarın altına yapılıyor. Bir çok kez restorasyondan ve bakımdan sonra bu metro hattı günümüzde de işlevini sürdürüyor.




Kahramanlar Meydanı

Andrassy Bulvarı Budapeşte'nin en büyük ve görkemli meydanlarından birine Hero's Square ( Kahramanlar Meydan)'ye açılıyor. Bu noktada tur otobüsümüzden iniyoruz. Geniş meydanın ortasında alt kaidesinde 7 atlının olduğu Korint tarzı bir sütun ve üzerinde iki haç tutan Cebrail heykeli bulunuyor. Atlı heykellerin ve korint tarzı sütunun arka planında birbirine simetrik iki kemer şeklinde yapı ve bunun sütunları arasında heykeller sıralanıyor. Söylenceye göre Macaristan'ın kurucusu Kral Aziz 1. İstvan yedi kabileyi bir araya getirerek Macaristan Devletini kuruyor. Devletin tanınması için Papa'nın elinden taç giymesi ve kutsanması gerekiyor. Papa da ise bir taç ve kutsanacak iki devlet, iki kral var. Papa kararsızlığını sürdürürken Cebrail kulağına tacı Aziz 1. İstvan'a giydirmesini fısıldıyor ve Papa da tacı Aziz 1. İstvana giydirip kutsuyor. Bu nedenle Cebrail yüceltilip heykeli dikiliyor ve eline de din ve devleti iki ayrı güç olarak ifade eden haç veriliyor. Kaideye ise Macar devletini oluşturan yedi kabile lideri ile Kral Aziz 1. İstvan'ın büyük, büyük dedesi Karal Arpat'ın at üzerindeki heykelleri dikiliyor. Arka plandaki sütunlar arasında ise Aziz 1. İstvan'dan Kral Laroş'a kadar Macar büyüklerinin heykelleri yer alıyor. Bu meydan Macarların Orta Asya ve Kuzeyden bu topraklara gelişlerinin 1000. yılı olarak kutlanan 1896 yılında inşa ediliyor. Meydanın iki yanında Neoklasik tarzda simetrik iki bina bulunuyor. Bugün her ikisi de güzel sanatlar müzesi olarak kalıcı ve geçici sergilere ev sahipliği yapıyor. Biz Budapeşte'deyken birinde Rembrandt sergisi vardı. Arjantin Parlamento binasına benzeyen diğer bina da ise bir tarihte Madonna'nın Evita müzikali çekilmiş.


Ice Ring ve Va'rosliget Kalesi




Güzel Sanatlar Müzesi


Kahramanlar Meydanının hemen arkasında bir köprü, bu köprünün sol tarafında şehir parkı sağ tarafında ise insanların yüz yılı aşkın bir süredir buz pateni kaydıkları Ice Ring huz pateni sahası ve kulüp binası yer alıyor. Buz pateni pistinin hemen ardında görkemli kapısı ve köprüsü ile Va'rosliget Kalesi yer alıyor. Aynı meydan çevresinde Budapeşte'nin yüz yıllık hayvanat bahçesini onun yanında sirk'ini ve sirkin hemen karşısında içinde 15 havuz bulunan barok süslemeleri ile ünlü Szecheny Termal banyosunu görebilirsiniz. Budapeşte'de toplam 117 termal kuyu ve halen hizmet veren 30 termal banyo bulunmakta. 1879 ilk termal kuyu açıldığında Avrupa'da büyük sansasyon yaratmış. Kuyulardan çıkan su 77 C derece.

Yeniden tur otobüsümüze biniyoruz. Budapeşte'deki bütün ulaşım ağlarının kesiştiği Doğu garı'na doğru ilerlerken solda Veterinerlik Fakültesinin kırmızı tuğlalı binalarını izliyoruz bu arada rehberimizden de Budapeşte'de 11 Üniversite ve 21 yüksek okul olduğunu öğreniyoruz. Sol tarafımızda çok sayıda park etmiş otomobil nedeniyle çok iyi göremediğimiz alanda köylü ayaklanmasının liderinin heykeli bulunuyor. Ekonomik koşullar nedeniyle ayaklanan ve iktidara ele geçirmeyi hedefleyen ayaklanma başarısızlıkla sonlanınca, ayaklanma lideri kızgın demir bir tahta oturtularak ve başına kızgın bir taç geçirilerek idam ediliyor.

Doğu Garı'ndan sonra yöneldiğimiz Uzun bulvarında buna benzer bir öyküsü var. Macaristan'ı işgal eden Harsburg Hanedanına karşı ayaklanan Macar Prensi yenilgiye uğrayınca Türkiye'ye kaçıyor ve burada sürgünde ölüyor. 1896 yılında külleri Türkiye'den ülkesine getirilerek üzerinde bulunduğumuz bulvarın sonundaki bir kiliseye törenle yerleştiriliyor.


Sinagog

Bulvarla birlikte yeniden Tuna'ya yönelmiş bulunuyoruz. Tarihi Astoria Otelinin bulunduğu Astoria Meydanı'nı, geçip dünyanın ikinci büyük Sinagogunun önünde duruyoruz. Otelimize yakın olduğu için Sinagogu gezmeyi yarına bırakıyoruz. ( Burada nasıl bir strateji hatası yaptığımızı ilerde okuyacaksınız) Sinagog dört yıl içinde inşa edilip 1859 yılında tamamlanıyor.İsrail devletinin kuramcı lideri ve Siyonizmin kurucusuda bu sinagogun yakınlarında doğuyor ve bu sinagogda eğitim alıyor. Sinagog 2. Dünya savaşında büyük zarar görüyor.O dönemde Nazilerce öldürülen holocost kurbanları sinagogun arka bahçesine gömülmüş. Savaş sonrası yapılan yardımlarla sinagog büyük bir restorasyon geçiriyor. Tony Curtis de restorasyon için büyük miktarda bağış yapıyor. Sinagogun arka bahçesine metalden bir salkım söğüt ağacı heykeli yapılıyor ve her yaprağına bir holocost kurbanının adı kazınır.



Zincir Köprüsü

Funiküler

Funikülerden Zincir Köprüsü ve Peşte


Sinagog'tan sonra otobüsümüzle Erzsebet köprüsünden kentin Buda yakasına geçiyoruz. Bir sonraki Clark Adam meydanında inip Szecheny lanchid, Chain Bridge ( Zincir Köprüsü)'nü görüp, fotoğraflayıp funikülerle Buda kalesine çıkacağız. Bu köprü eski taş köprüden sonra inşa edilen ilk sabit köprü unvanını taşıyor. Kale bünyesinde bugün müze olarak kullanılan kraliyet sarayı, Balıkçılar burcunu ve Kral Mathias'ın burada evlenmesi nedeniyle onun adıyla anılan Mathias kilisesini barındırıyor. Kraliyet sarayını dışarıdan gezdikten sonra Balıkçılar burcundan Tuna ve Peşte'yi seyredip fotoğraflıyoruz.  Güzel bir restoranda yine gulaş çorbası ve farklı Macar tadları ile acıkan karnımızı doyuruyoruz. Bu kez Gulaş çorbası dün akşam yediğimizden farklı olarak kırmızı etin yanı sıra patates ve havuç yerine yeşil mercimek ve sosis parçaları içeriyordu ama son derece lezzetliydi.

 Kraliyet sarayı



Kale içinden


Balıkçılar Burcundan Tuna ve Peşte'de Parlamento Binası




Balıkçılar Burcu



Öğle yemek molası


Buda Kale girişinden





Kaleden manzaralar


Kraliyet Sarayı





Gellert Termal Banyosu


Sinagog




Mathias kilisesini dolaşıp kalenin Osmanlılar tarafından yapılan kuzey surları boyunca Buda'yı seyrederek yürüyoruz. Tekrar başlangıç noktamız funikülere gelince tur otobüsüne daha çok zaman olduğundan zaman kaybetmemek için  Gellert Termal banyosuna taksiyle gitmeye karar veriyoruz ve öylede yapıyoruz. Gellert Termal banyosu Gellert tepesinin hemen eteğinde neoklasik tarzda içinde bir havuz ve değişik sıcaklıkta ( 36 ve 40 C derece )iki banyo ve açık havada terasta küçük bir havuz ile jakuzilerin bulunduğu bir banyodan ibaret. İki kişi için bir soyunma kabini alıyoruz. Banyo kişi başı 5000 HUF. Booklet ile 500 HUF indirim yapıyorlar. Açık havada dahil ( - 6 C derecede termal havuza girmenin dayanılmaz cazibesi ) tüm banyoları tamamlayıp Gellert Termal banyosundan çıkıyoruz. Öğle yemeğini geç ve sağlam yediğimiz için karnımız aç değil. Yolumuz üzerindeki booklet ile bedava bira veren barları dolaşa dolaşa otelimize varıyoruz.

Üçüncü gün planımız sabah ilk olarak otelimize yürüme mesafesindeki sinagogu gezmek, buradan HopOnHopOff otobüsüne binerek Gellert Tepesine çıkmak, tepeyi ve özgürlük anıtını gezip bir sonraki otobüsle son durağa gitmek,  buradan yürüyerek St. Stefan kilsesi, Parlamento Binası, Şehitler anıtı, Margit köprüsünden geçerek Gül Baba türbesi ziyareti, dönüşte Margit adasında gezinti ve kahve molası akşamda Canlı Macar müzikleri çalınacak geleneksel bir Macar restoranında akşam yemeği.



Otelden çıkıp beş dakika yürüdükten sonra Sinagoga varıyoruz. Ama sinagogun önünde dünkü kalabalıktan eser yok, bir iki güvenlik görevlisi dolanıyor sadece. Bir anda günlerden cumartesi olduğunu anımsıyorum. Yahudilerin kutsal günü ve sinagog kapalı. Müthiş bir strateji hatası ve düş kırıklığı Yapacak bir şey yok. Hemen ilerdeki HopOnHopOff başlangıç durağına yürüyoruz, dünkü turu bu kez otobüsten inmeden Gellert Tepesine kadar yeniden yapıyoruz. Gellert Tepesinde otobüsten inip tepeden Budapeşte ve Tuna'yı seyrediyoruz. Düz olan Peşte yakasının aksine Buda tepelik ve engebeli bir arazi yapısına sahip. Gellert tepesi de 550 m rakımla en yüksek ve stratejik noktası. İlk olarak Osmanlılar buraya ahşap bir kale yapıyorlar, daha sonra Harsburg Hanedanlığının işgali sırasında buraya bir kale inşa ediliyor, en son olarakta Sovyetler buraya bir kale ve Özgürlük heykelini inşa ediyorlar. Fakat tarihin yıkıcı sürecinde sadece Özgürlük Anıtı ayakta kalıyor. Yıllar yıllar önce bu topraklarda Pagan kültürü hakimken Hristiyanlığı yaymak için bu topraklara gelen havari Gellert bir fıçıya konularak bu tepeden aşağı yuvarlanarak aşağıya atılıyor ve öldürülüyor. O günden sonra tepe lanetli kabul edilip burada yerleşme ve yapılaşma olmuyor. Gellert tepesindeki gezimizi tamamlayıp tekrar tur otobüsümüzle son durağa geliyoruz. Öğle vakti olduğu için karnımız acıktı bu kez zaman kaybetmemek için Burgerking'te bir şeyler atıştırıp St Stefan kilisesi ile programımıza devam ediyoruz. Görkemli St. Stefan kilisesini gezip geleneksel duamızı yapıyoruz. Tuna'nın kıyısına çıkıp Parlamento binasına doğru yürüyoruz. Tuna kıyısında Nazi işgali sırasında Macar Nazi Partisi militanlarınca 1944 yılında Tuna'nın kıyısına dizilerek öldürülen, öldürülmeden öncede ayakkabıları çıkarılan kadınlı erkekli Macar Yahudileri anısına 2004 yılında yapılan şehitler anıtını buluyoruz. Bugüne kadar beni en çok etkileyen çalışmalardan biri oldu. Hemen karşısındaki görkemli Parlamento binasını ve önündeki meydanı dolaşıp Margit köprüsünden karşıya geçiyoruz. Köprü üzerinden Parlamento Binası bütün ihtişamıyla görsel bir ziyafet sunuyor.


Gellert Tepesi ve Tuna & Budapeşte'nin görünümü


Özgürlük Anıtı




Budapest Eye



St. Stefan Kilisesi







Şehitler Anıtı



Margit Köprüsü ve köprüden Parlamento Binası


Gül Baba Sokağı


Gül Baba Türbesi





Margit Adası


Hedefimiz Gül Baba türbesi. Gül Baba XV yy. sonlarında XVI. yy. başlarında yaşayan asıl adı Cafer olan şair bir Bektaşi dervişi. 1531 yılında Kanuni Sultan Süleyman'ın daveti üzerine Budin'e gelir. Burada bir tekke kurarak Bektaşi hoş görüsünü tüm Budin ( Buda ) halkına sevdirir ve halkın sevgilisi olur.Keçe külahında daima bir gül taşıdığı için adı Gül Babaya çıkar. 1541 yılında Budin Savaşı sırasında 1 Eylül günü şehir olur. Şeyhülislam Ebussud Efendinin isteği üzerine Kanuni Sultan Süleyman'ın da katılımı ile 2 Eylül günü bugün türbenin bulunduğu yere defnedilir. Türbenin sokağı ve etrafı sanki 1541 yılından bu yana kimse girmemiş gibi bakımsız bir Anadolu sokağı görünümünde.

Gül Baba türbesinden inip Margit köprüsünün ortasında bir yerden Tuna'nın ortasındaki Margit adasına iniyoruz. Her yıl yaz aylarında dünyaca meşhet Segezt Müzik Festivalinin düzenlendiği adanın Tuna kıyılarında koşan, köpeğini gezdiren, bisiklete binen Macarlarla birlikte yürüyüp küçük bir kafede sıcak şarapla üşümemizi bastırıyoruz.


Pal Sokağı



Akşam yemeğini bir gün önceden rezervasyon yaptırdığımız Macar folk müziği ( keman ve gitar ) eşliğinde geleneksel Macar mutfağının sunulduğu küçük ama sıcak bir restoranda yiyoruz. Restorandan çıktığımızda sürpriz bir şekilde yağmurun başladığını gördük. Çiseleyen yağmur altında yürüme mesafesindeki otelimize ulaştık. Sabah kahvaltı sonrası hava alanı servisi bizi otelimizden alıp hava alanına ulaştırırken 2015' e Budapeşte'den merhaba demenin mutluluğunu yaşıyorduk.

M.Cengiz TÜMER
07 Ocak 2015