28 Ocak 2014 Salı

ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞKENTİ ; AMSTERDAM

ÖZGÜRLÜĞÜN BAŞKENTİ AMSTERDAM



19 Kasım sabahı 05.50 de Pegasus ile Sabiha Gökçen'e uçuyoruz. Saat 08.00 de Canburakla buluşuyoruz. Artık ekip tamamlandı, saat 10.20 de ki Amsterdam uçuşumuz için beklemeye başladık.

Türkiye saati ile 13.00 de yağmur sonrası bir Amsterdam öğlenine iniyoruz. Havaalanından merkeze gitmek için bir kaç seçenek var. Shuttle, taksi ya da tren. Biz  tren biletimizi alıp bir kat aşağıdaki perondan trenimize biniyoruz. Yaklaşık 30 - 35 dakikalık bir yolculuktan sonra Amsterdam'ın suya çakılan kazıklar üzerine yapılan istasyonu Amsterdam Centraale'ye iniyoruz. Kalacağımız otel istasyona yürüme mesafesinde. Valizlerimizi sürükleyerek istasyondan çıkıp, karşıya geçiyoruz, yaklaşık 10 dakikalık bir yürüyüşten sonra otelimize varıyoruz.

Yarım saatlik bir odaya yerleşme, ihtiyaç molasının ardından lobide buluşuyoruz. İlk rotamız otelimizin hemen arkasında kalan DAM meydanı. Meydana çıkan yolda Noel çarşısı için hazırlıklar yapılıyor. Dam meydanı Madam Tussauds müzesi, De Nieuwe Kerk kilisesi, National Palace'in yer aldığı bir meydan. Adeta Amsterdam'ın merkezi. Buradan tramvaylar ile şehrin istediiniz bölgesine ulaşabiliyorsunuz. Bir kaç blok ötesi Red Light Disrict. Meydanı şöyle bir kolaçan edip bir kaç kare fotoğraf aldıktan sonra Madame Tussaud'a yöneliyoruz. Amsterdam'a gelmeden önce Canburak'la birlikte yaptığımız araştırmada Amsterdam kart almanın karlı olacağını görmüştük. Madame Tussaud müzesinin danışmasından kartın Amsterdam Centraale'deki turizm danışmadan satıldığını öğreniyoruz. Canburak ile Esra'yı ( gençleri ) Kart almaya gönderiyoruz. Bizler de Madame Tussaud'un yanındaki bizim Kıbrıs Şehitleri caddesini andıran ve lüks mağazaların olduğu sokağı adımlıyoruz.

Yeri gelmişken AmsterdamCard  hakkında bilgi vereyim. 24, 48 ve 72 saatlik kartlar var. Biz 48 saatlik aldık. Bir kişilik AmsterdamCard 52 €. Bu kartla toplu ulaşımdan sınırsız ve ücretsiz yararlanıyorsunuz, 15 €'luk kanal turu ücretsiz, 34 müze  ücretsiz ( Rembrandt House Museum, Van Gogh Museum, De Nieuwe Kerk dahil ), Madame Tussaud, Rijkmuseum, The Amsterdam Dungeon'da ve birçok yiyecek, içecek, müzik mekanında %25 indirim var. Yeküne vurduğunuzda karlı oluyorsunuz.

Gençler gelince Madame Tussaud'a giriyoruz. Yaklaşık 2 -3 saat müzeyi geziyoruz. Bir çok ünlü devlet adamı, sanatçı, sporcu ile hoşça vakit geçirip fotoğraf çektiriyorsunuz. Biz ekip olarak çok keyif aldık. Çıktığımızda gençler The Amsterdam Dungeon' girmek istediler. Yaklaşık bir saat süren bir etkinlik. Bizim lunaparklardaki korku tünellerinin daha detaylısı ve Hollanda'nın tarihine uyarlanmışı imiş. Aydan'ın klastrofobisi nedeniyle biz girmedik ve gençleri gönderdik. Bizler Amsterdam'ın DAM meydanı civarındaki sokaklarda kaybolduk, yorulunca Mc Donalds'a oturup kahve molası verdik. Yağmur sonrası Amsterdam sonbaharında, sonbaharın sarı, kızıl yaprakları ile renklenmiş küçük ve sevimli meydanlarını dolaştık. Hava kararınca ve karnımız acıkınca yemek için mekan aramaya başladık. Hollanda'nın özel kendine özgü bir mutfağı yok. Bu nedenle daha çok Arjantin steakhouse'lar her yerde. Biz de bunlardan birini gözümüze kestirip akşam yemeğine oturduk.  Sıcakkanlı garson kızımızla sohbet ettiğimiz de onun da ne Hollandalı, ne de Arjantinli olmadığını İtalya'dan geldiğini öğrendik. Mc Lucahan'ın dediği gibi dünya artıl küresel bir köydü.

Akşam yemeğinden sonra bir kaç blok ilerdeki Red Light Disrict'e yani kırmızı fener sokağına gidiyoruz. Canburak'tan kesinlikle fotoğraf çekmememiz doğrultusunda uyarıyı alıyoruz. Burada gece çalışanların bir kısmı gündüz normal hayatını süren, okuluna giden kişilermiş. Saat erken olduğu için vitrinlerin çoğu kapalı idi. Açık olan bir kaç vitrinden gördüğümüz kadarı ile sokağa kapısı olan bir mağaza vitrini düşünün,oda da bir yatak, bir sandalye, bir de bikinisi içinde müşteri çekmeye çalışan bir hatun var. Müşterisi ile anlaştığı zaman perdeyi çekiyor, kırmızı feneri ( lambayı ) söndürüyor. Kanal boyunca uzanan iki ana cadde ve bu caddeler arasındaki iki kişinin yan yana zor geçtiği daracık sokaklarda bu aktivite sürüyor. Bu bölgenin bir diğer özelliği de CafeShop'lar. Yani haşhaş, esrar ve marjuhana ve uyuşturuculu keklerin serbestçe satıldığı mekanlar. En ünlüleri de BULDOG Cafe shop. 3 - 4 tane şubesini gördüm. Bir kek alıp yedi, kişi paylaşıyoruz. :) Sokaklarda, özellikle bu cafe shop'lara yakın bölgelerde ot kokusunu yoğun bir şekilde alıyorsunuz. Hava soğudu, yağmur hafiften atıştırmaya başladı ve yorulduk. Artık otelimize dönüp istirahat zamanı.

İkinci günün programı saat 10.00 da kanal turu ile başlayacak, ardından Van Gogh Museum, Vondelpark zaman kalırsa Rijkmuseum, Rembrandt House Museum, Çiçek pazarı, De Nieuwe Kerk' teki MİNG sergisi.

Kaldığımız otel, Amsterdam Centraale'nin hemen karşısında, kanal turu yapan botların kalktığı kanalboyunca uzanan ana cadde üzerinde. Hemen karşımızda Amsterdam Centraale'nin yanında 2500 bisikletlik, iki katlı bisiklet parkı ve kaldırımlar bisiklet ile dolu. Sabah uyandığımızda pencereden dışarı baktığımızda otelin hemen önündeki bisiklet yolundaki bisiklet trafiği baş döndürücü. İkinci gün güzel bir havaya uyanıyoruz. Güneş bulutların arasından Amsterdam sokaklarını pırıl pırıl aydınlatıyor. Kahvaltı sonrası Kanal turu yapmak için hemen otelimizin karşısındaki iskeleye geçiyoruz. Turlar saat 10.00 da başlıyor ve bir saat sürüyor. Panoramik tavana sahip uzun teknelerle yapıyorsunuz, dahili anonstan bilgilendirme yapılıyor. Pırıl pırıl bir havada başlayan turun sonuna yaklaşırken yağmur bulutları dolduruyor gökyüzünü, güneş kaybolunca hava daha bir serinliyor. Amsterdam Centraale'den 2 nolu ( 5 numara da gidiyor ) tramvaya binerek Vangogh Museum, Rijksmuseum ve Vondelpark'ın olduğu bölgeye gidiyoruz.Yağmur gelmeden Vondelpark'ta kısa bir gezinti yapıyoruz. Sonbaharın renkleri ile park daha bir güzel. Ardından Van Gogh museuma giriyoruz. Keyifli bir gezinin ardından museumshop'tan fincan koleksiyonum için iki kişilik bir fincan takımı ve hediyelik eşyalar alıyoruz.

Zamanımız daraldığı için Rijksmuseum'a giremiyoruz. Biliyoruz ki buraya girdiğimiz da tüm günü burada geçireceğiz ve programın geri kalanını yapamayacağız. Özellikle Esra çiçek pazarına gitmeyi çok istiyor. Yağmur henüz başlamadı. Yağmurdan önce çiçek pazarını planlıyoruz ne de olsa diğer gideceğimiz yerler kapalı mekan. 14 nolu tramvayla çiçek pazarına gidiyoruz. Lale soğanları ve Esra'nın listesine yazdığı bir kaç tohumu alıyoruz ve yağmur başlıyor. Uzun bir beklemeden sonra 14 nolu tramvayla tekrar DAM meydanına dönüyoruz ve De Nieuwe Kerk' teki MİNG sergisi'ne giriyoruz. Çok değerli, eşi bulunmaz eserler sergileniyor. Sanırım meraklısı için paha biçilmez bir sergidir ama biz sadece bilgilendirme panolarındaki bilgilerle yetiniyoruz. MİNG sergisinden çıktığımızda hava artık kararmıştı soğuyan havayla birlikte yağmur da ince  ince yağıyordu. Bugünkü programımızın sonuna gelmiştik, sırada Rembradt'ın yaşadığı ev vardı. Rembrandtplein yakınlarındaki müzeye ggünün son ziyaretçileri olarak girdik. Rembrandt'ın soluduğu havayı solumak, çalışma ortamını ve eserlerini görmek eşsiz bir deneyimdi. Bir fotoğraçı olarak hayran olduğum " Rembrandt ışığı" nı yerinde gördüm. Daha doğrusu Rembrandt'ın çalıştığı kuzeye bakan odasının yüksek pencerelerinden süzülüp gelen ışığı hayal ettim.

Madame Tussaud


Kanal Turundan




Vondelpark




VanGogh Museum


Rembrandt House



Biraz önce yağan akşam yağmurunun ıslattığı, noel ışıklarının aydınlattığı Amsterdam sokaklarında yürüyerek tekrar DAM meydanı civarına geldik, bu akşam da başka bir mekanda yemeğimizi yedik Karşımıza çıkan bir marketten Hollanda peyniri ve şarap alarak geceye oteldeki odamızda devam ettik.


Yarın Amsterdam'dan ayrılıp trenle önce Antwerpen sonra da Brugge'ye yolculuk...