TERKEDİLMİŞ KARTAL
YUVASI: LÜBBEY
Ailecek
İzmir Ödemiş’liyiz. Gerçi ben İzmir’de doğdum büyüdüm ama bütün yaz tatillerim
Ödemiş’te anneanne ve dedemin yanında geçti. Lakin o gün sosyal medyada
paylaşılan bir videoya kadar haberim yoktu Lübbey’den. Lübbey’le ilgili
uluslararası ödül almış bir videoydu izlediğim. Artık Lübbey’i görmek farz olmuştu. Bir sonbahar
günü EFSA fotoğraf derneğinin organizasyonunda gittim Lübbey’e. Döne döne
tırmandık yolu ve yolun sağında vadinin içine bir yarım ada gibi uzanmış, üzeri
terkedilmiş taş evlerle dolu Lübbey’de yol kenarında indik aracımızdan.
Yol
kenarındaki taş eve sırtını vermiş, ılık sonbahar güneşinde güneşlenip sohbet
eden iki köylü teyzem karşıladı bizi. Onları selamlayıp hal hatır sorduktan
sonra yıkık taş evlerin arasında bir eşeğin geçebileceği genişlikteki sokaklara
vurduk kendimizi. Her yanımız terk edilmişliğin hüznüyle dolu.
İzmir'in
Ödemiş ilçesinde göçler nedeniyle nüfusu 5'e düşen ve "hayalet köy"
olarak anılan Lübbey köyü, özgün mimari özelliklere sahip yapıları ve eşsiz
doğasıyla karşılıyor bizi. Köyü cinler bastı ve terk edildi diye çekilen bir
Youtube videosu yüzünden ortada dolaşan bir bilgi kirliliği var. İşin doğrusu
ise şöyle; ilk göç 1980’lerde başlamış. Köylünün burayı terk etme gerekçesi
elektriğin yaylaya önce gelmesi ve buranın engebeli bir arazi üzerine kurulmuş
olmasıymış. Hal böyle olunca köylüler birer birer yaylaya ve merkeze taşınmış.
Kültür
ve Turizm Bakanlığı tarafından kentsel SİT alanı ilan edilen ve 44 sivil mimari
örneği ile 4 anıtsal yapı bulunan Lübbey'in yürütülecek çalışmalarla cazibe
merkezi olması hedefleniyor.
LÜBBEY
Köyü Ödemiş ilçesine yaklaşık 18 km mesafede. Ödemiş'ten çıktıktan sonra
Yeniköy yolunu izleyerek Bebekler, Derebebekler ve Üzümlü köylerini geçtikten
sonra yaklaşık 13 km sonra doğanın ortasında çok ilginç taş evler bizi
karşılıyor. Bozdağ’ın sırtlarında derin bir vadi içinde kartal yuvası gibi bir
tepenin üzerine kurulmuş Lübbey, evlerin dış yüzlerinde fazla kapı pencere
olmaması nedeniyle bir ortaçağ kalesi gibi karşımızda duruyor. Tam da şair
Plinius'un " The People in Middle of Tmolus" kitabında söz ettiği
Mezotimolitai'nin olduğu yerde.
Evler
ana kaya üzerine taş, kerpiç ve çamur sıva ile yapılmış.
Kuruluşunun
Bizans yıllarına dek uzandığı söyleniyor. 1976 yılında, Profesör Clive Foss bu
bölgeye geldi ve Lübbey çevresinde uzun süren araştırma yaptı, Bizans sikke ve
mezar taşları buldu. Bunları "Explorationsin Mount Thmolus" kitabında
yayınladı. Köy, Hipaipa'dan geçen Sart'tan Ayasuluk'a ( Bugünkü Selçuk ilçesi )
uzanan İpek Yolu’nun iki kolundan birinin üzerinde bulunuyor. Konumu itibariyle
doğal bir kale görünümündeki köy, bu yolu kontrol altında tutuyor.
Osmanlılardan
önce Aydınoğulları Beyliğinin kontrolündeki köy, Beyliğin doğu kapısı görevini
görüyor. Osmanlı Devleti kurulduktan sonra yaklaşık yüz yıl İzmir'den Muğla'ya
kadar bir alanı ve Ege Denizini kontrol eden bu beyliği alamıyor. 1360
yıllarında Aydınoğlu Mehmet Beyin ölümünden sonra oğulları arasına nifak
sokarak Aydınoğlu Beyliğini topraklarına katıyor.
Osmanlı
egemenliği süresince köy zeybek yatağı görünümünde. Zeybeklerin konuşlandığı,
savunma ve geri çekilme için kullandıkları bir üs niteliğinde olması nedeniyle
Osmanlı bu bölgeye pek giremiyor.
Köydeki
kare plandaki caminin minaresiz olmasına ve cami duvarlarındaki motif ve
resimlerden anlaşıldığı kadarıyla Osmanlının işgalinden önce Alevilik ve
Bektaşiliğin egemen olduğu Anadolu Müslümanlığı izleri görülüyor. Hilafetin
Yavuz Sultan Selimle birlikte Osmanlıya geçmesinden sonra Sünni Müslümanlık
zaman içinde Anadolu Müslümanlığını asimile ediyor. Osmanlı için önemli
merkezlerden olan ve Fatihin hocalarından İmam BİRGİVİ'nin Aydınoğulları
Beyliğinin başkenti BİRGİ'ye yerleşmesi ile Anadolu Müslümanlığı tarihe
karışıyor. Ama günümüzde bile Anadolu Müslümanlığının izlerini köy camisinde
görmek mümkün
1980'
lerden sonra köyden hızlı bir göç başlıyor. Kimi daha önce yayla olarak
kullandıkları Çamyayla'ya göçerken bir kısmı diğer şehirlere göç ediyor. Köyde
halen 10 - 15 kişilik bir yaşlı gurubu yaşıyor. Ödemişli dostlarımız bizim için
köy kahvesini açtırmışlar, haftada bir gün Cuma namazı için açılan camii de
bizim ziyaretimiz için açılıyor.
Sıcakkanlı
köy insanlarıyla sohbet edip çaylarını içiyoruz. Bol bol fotoğraf çekip
vedalaşarak Birgi'ye doğru yola çıkıyoruz.
Yazı
ve Fotoğraflar:
Mehmet
Cengiz TÜMER