31 Ağustos 2019 Cumartesi

BİR ADA KLASİĞİ; SAMOS


SAMOS


Kurban Bayramı yoğunluğunu atlattıktan sonra biraz dinlenmek biraz da eğlenmek için Samos’a gitmeye karar veriyoruz.
Samos; Sakız, Kos, Rodos gibi Türkiye’den kolay ulaşılan adalardan biri. Türkçe'mizde bilinen adı, Sisam. Samos’a gitmenin iki yolu var.
1.    Eskiden beri süregelen, klasik Kuşadası – Vathi feribotu ya da,
2.    Geçtiğimiz üç, dört yıl önce Seferihisar Belediyesi ve Karlovassi Belediyesi araında turizmi geliştirmek adına imzalanan protokolle Seferihisar / Sığacık Limanı – Karlovassi feribotu.
İkinci yol biraz uzun ama liman vergisi olmadığı için daha ucuz. Yol iki saat sürüyor. Özellikle hafta sonları çok kalabalık olduğu için özellikle Samos / Karlovassi gümrüğünde işlem çok uzun sürüyor. İki gümrük polisi var ayrıca x-ray cihazı olmadığı için örnekleme usulü valizleri açtırıp kontrol eden bir gümrük memuru var. Buna bir de “ adalılık ruhunu” eklerseniz ne demek istediğimi anlarsınız. Bence en rahatı Çarşamba gidip cumartesi dönmek.
Samos adası Ege denizinin doğu kısmında yer alan, Anadolu’nun batı kıyısında, Efes antik Kenti ve Kuşadası İlçemizin karşısında yer almaktadır. Güzelçamlı Dilek Yarımadası Milli Parkının 4. Koyundan yaklaşık 1300 metre uzaklıktadır. Samos Ege adaları içinde en yeşil ve en sulak olan adadır. Ege adaları içinde en yüksek ikinci dağa ( Kerkis Dağı ) sahiptir. Ve bünyesinde şelale barındıran nadir adalardan biridir. Ada yoğun ve zengin bir floraya sahip. Ayrıca ada çevresinde monachus monachus olarak anılan yunus balıkları deniz yolculuğunda bize eşlik ediyor.
Adanın doğal limanı Vathi’dir. Pisogara limanı ve Karlovasi limanı yapay limandir. Pisagora limanı Polikrati döneminde MS. 530 yılında inşa edilmiş.

Kısaca bir tarihçesini de özetleyip bu güzel adayı gezmeye başlayalım.
Adanın ilk sakinleri Kares ve Lelegesler olup adaya Kiklad uygarlığını getirmişlerdir. Bunlar sırasıyla Minos ve Miken uygarlıkları izler. M.Ö. 900 lerde Ion’lar adada görünmeye başlar. M.Ö. 6. yy’da iktidarı zalim Polykrate geçirir ve o dönemde Samos adası büyük bir büyüme ve gelişme dönemine girer, güçlü bir donanmaya sahip olur ve Ege Denizinde söz sahibi olur.
Bu dönemde Darios, M.Ö. 479 yılında ise mimar Samios Mandroklis tarafından tasarlanan tekneler Avrupa’ya gider. Samoslular bu güçlü donanma ve Yunan deniz gücünün yardımı ile Mycale Deniz Savaşında Persler’i yenilgiye uğratırlar ve Samos Atina ittifakının bir üyesi olur.
Roma İmparatorluğu döneminde özellikle Pisagora’da bir çok Roma yapıları inşa edilmiş. Devamında Bizans İmparatorluğu adayı etkin Hristiyanlık motiflerine uygun bir anlayışla yapılaşmaya gitmiş, bu zengin yapılaşma mirası günümüze kadar gelmiştir.

Bizans İmparatorluğunun çöküşü ile ada Osmanlı İmparatorluğunun egemenliğine geçmiştir. 1550 yılında Kılıç Ali Reis’in girişimiyle adaya dışarıdan daha çok insan getirilmeye başlanmıştır. Adada halka tanınan imtiyazlar ve Müslüman nüfusun adaya yerleşme yasağı adayı daha çekici hale getirmiş ve Yunanistan’ın diğer bölgelerinden insanların adaya göçüne yol açmış.

1805 – 1912 yıllarında devrim için hazırlıklar başlamış ve liderliğine Lykurgous Logothetis getirilerek Osmanlı İmparatorluğuna karşı önce tepkiler daha sonra ayaklanmalar başlar. Devrim 18 Nisan 1821 de Samos’ta gerçekleşir ve 8 Mayısta ada Karlovassi’de bağımsızlığını kazanır. 1830 da yabancı güçler Londra Protokolü ile varılan anlaşma sonucu adanın Yunanistan Toprakları dışında kalmasına karar verir ve 1912 ye kadar Ada özerk bir yönetim kazanır. Bu dönemde başkent Vathi’ye taşınır, bayındırlık ve yapılaşma hız kazanır, eğitim sistemi iyileştirilir, matbaalar açılır, matematik, tarih, edebiyat alanında çalışmalar hızlanır, ticarette hızlı bir büyüme, deniz taşımacılığı ve sanayide hızlı bir gelişme yaşanır. Balkan Savaşının başlamasıyla ada halkında bir telaş ve korku hâkim olur ve Yunanistan’la birleşme arzuları artar. İkinci Dünya Savaşı yıllarında zorlu yıllar geçirir ve özellikle deri fabrikaları başta olmak üzere sanayi tesisleri bombalanır. Bugün Karlovassi’de Limandan Yeni Karlovassi’ye giderken kıyıda gördüğümüz metruk binalar II. Dünya Savaşı bombardımanından geri kalan binalardır.
Pasaporttan çıkıp otele ulaşmamız saat 12.30 u buluyor. Bugün öğleden sonramızı Potami Beach’e ayırıyoruz. Karlovassi limana iki, otelimize dört kilometre mesafede bir plaj. Önce öğle yemeği için daha önceden bilgisini aldığımız Hippy's Tavern’e yerleşiyoruz. Denize elli metre mesafede küçük bir yunan evinin bahçesinde, ağaçlar altında salaş bir restoran. Menümüz tabii ki deniz ürünleri ve adaların vazgeçemeyeceğimiz birası Mythos.





Potami Plajı


Potami Şapeli

Uzo akşama… Yemek sonrası plajdaki şezlonglarda biraz dinlenme, kitap okuma molası ardından deniz. Ne var ki deniz bugün çok dalgalı. Biraz serinledikten sonra hava biraz serinleyince şelaleyi keşfetmeyi planlıyoruz. Bunun için bizi yaklaşık bir saatlik orman için bir yürüyüş bekliyor. Yürüyüş sırasında karşı yönden mayolu, bikinili insanların gelmesine önce şaşırıyoruz sonra da büvette yüzdüklerine kanaat getiriyoruz. Yaklaşık bir saatlik yürüyüş sonrası patika bir büvette bitiyor ama görünürde şelale yok. Öğreniyoruz ki bir süre bel hizası suda yürümek hatta zaman zaman yüzmek gerekiyormuş. Biz deniz giysilerimizi aracımızda bıraktığımızdan daha fazla devam edemiyoruz ve o deniz giysili insanların gizemini çözüyoruz.

Potami Şelalesine yürüyüş

Restoran sahibinin çağırdığı taksi ile Karlovassi’ye otelimize dönüyoruz. ( 8 € ). Akşam Limandaki Poyraz Restoran’da deniz ürünleri, Uzo ve Yunan müziği bizi bekliyor.

Adada ikinci günümüz. Bugün araç kiralayıp, tur otobüslerinin çıkamadığı köyleri keşfedeceğiz, öğleden sonrada Kokari’de öğle yemeğimiz alıp denize gireceğiz. Kahvaltı sonrası otelimizin resepsiyonunda kiraladığımız aracı teslim alıyoruz. İlk durağımız Ampelos. Oldukça dar, dik ve virajlı yoldan Micra’mız zorlanarak da olsa çıkıyor. 



Ampelos Köyü

Ampelos denizden 350 metre yüksekten denize bakan bir balkon gibi. Denize hakim, kapılarının önünde saksı içinde çiçeklerle süslenmiş evlerin sıralandığı dar sokaklarında dolaşıyoruz. Kilise meydanındaki geleneksel kahvehanede kahve içme isteğimizi bir sonraki köye erteliyoruz. İstikamet Manolates.


Manolates Köyünden Türkiye kıyıları





Manoletes, uzun yıllar önce 1600 lü yıllarda kurulmuş Vourlates köyündeki nüfusun artması sonucu bu köyden ayrılıp 1794 yılında burada yaşamaya başlayan Manolis adlı kişiden almış adını. Karvounis Dağlarının 340 metre yüksekliğinde kurulu tipik bir Yunan köyü. Türkiye kıyılarının panoramik manzarasına hakim. 4 km uzunluğunda dönemeçli asfalt yol Platanakia, Valeontades ve Aydonia gibi bölgenin en güzel yerlerinden akarsuların ve deniz manzarasının eşliğinde geçerek köye ulaşıyor. Bu yolun sonunda aracınızı bırakıp köyü gezebileceğiniz geniş bir park alanı var. Köy meydanında kahve molamızı veriyoruz.





Vourlates

Son köyümüz Vourlates. 1600 yılında kılıç Ali Reis’in İzmir’in Urla ilçesinden getirdiği Urlalılar tarafından kurulmuş. Vourla, Urla eski ismini yeni köylerine vermişler. Bu köy de denizden 300 metre yükseklikte ve adanın en büyük ve güzel yerleşim yerlerinden. Görkemli evleri, geleneksel revaklar ve dükkanları köyün geçmiş yıllarda doruğa çıkışını ortaya koymakta. Sokaklarda yürümek, güzel kiliseleri görmek, huzur dolu köy meydanında bir fincan kahvenin yanında tatlı yemek için harika bir yer.
Saat 13.00 ü geçmek üzere. Yavaş yavaş acıkıyoruz. Yemek, ardından yüzme molası Kokari’de. 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Kokari’deyiz. Aracımızı Aziz Nikolas kilisesinin yakınına park edip rengârenk küçük çarşının içinden restoranların bulunduğu sahile geçiyoruz.
Kokari; geleneksel tarzını en güçlü şekilde koruyan, adanın en önemli turizm noktalarından biri. Gerek kendi sahil şeridi gerekse yürüme mesafesindeki Lemonakia, Çamadou gibi plajları ve çok sayıda keyifli restoranıyla büyüleyici bir yer.
Restoranlarda yemek siparişinizi beklerken ya da yemek arasında hemen önünüzden denize girebilirsiniz. Yalnız duş ve kabin imkânı yok. Ve bugün kuzeyli rüzgârlar nedeniyle dün Potami plajında olduğu gibi deniz dalgalı. Kokari’de yine Mythos eşliğinde öğle yemeğimizi yedikten sonra restoran sahibimizin önerisi ile her havada sakin bir denize sahip olan Novagos Beach Bar’a rotamızı çeviriyoruz.



Gerçekten de havuz kadar sakin ve turkuaz sulara sahip Navagos Beach te şezlonglarımıza uzanıyoruz. Bundan sonrası deniz, güneş, kum ve kitap keyfi…
Bu arada eğer bir şeyler yer içerseniz şezlong ve şemsiye ücretsiz. Urla Demircili ’de bir şezlonga 50.00 TL istediklerini düşününce insan kızmadan edemiyor.
Güneşe, denize ve huzura doyduktan sonra Navagos’tan ayrılıp otelimize dönüyoruz. Duş ve kıyafet değişimi sonrası bu akşam Yeni Karlovassi’yi keşfedeceğiz. Akşam yemeğimizi meydandaki restoranların birinde yiyeceğiz ve meşhur ev yapımı dondurmasının tadına bakacağız.


Karlovassi

Bugün adada son günümüz. Dün gece cıvıl cıvıl, tertemiz giyinmiş yaşlısı genci Yunanlıların doldurduğu meydanda güzel bir akşam yemeği ve dondurma sonrası otelimize erken dönüp dinlenmeye çekilmiştik. Bugün kahvaltı sonrası klasik ada turunu yapacağız.
Otoparktan aracımız alıp Karlovasi'nin doğusuna yol alıyoruz. Bugünkü rotamızın ilk durağı denizden 550 metre yükseklikte bulunan ve adanın en eski köylerinden olan         ( 1600 ) Platanos. 


Platanos köyü ve İkeria Denizi

Köyün meydanında kristal renkli bol kaynak suları, ziyaretçilere susuzluklarını gidermek ve çınar ağaçları arasında bol yokuşlu yürüyüş yapmaları için güç veriyor. Okulun görkemli binası, kafeler, fırınlar ve köy meydanındaki hediyelik eşya dükkanlarında vaktin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.



İkeria Denizi ve adası

Köyden tekrar ana yola çıktığımızda denizi sağımıza alıp çam ağaçları arasında ilerliyoruz. Bir açıklıktan İkeria denizinde yer alan İkeria adasını ve Fourni adasını seyredip İkerus’un efsanesini anımsıyoruz. Çam ağaçları arasında yola devam. Adanın bu bölgesi yoğun çam ormanları bulunması nedeniyle arıcılıkla geçiniyor ve bal üretimini ve satışını kooperatif kanalı ile yapıyorlar. 




Bal satış kooperatifi

Yolumuz üzerinde çam ağaçları altında, yamaçları bağlarla çevrilmiş bir noktadaki bal satış noktasında mola veriyoruz. Buradan bal, polen, bir çeşit doğal krem, portakal reçeli ve muscat şarabı satın alabilirsiniz. Biz bal alıp yolumuza devam ediyoruz. Yolumuz üzerindeki Pyrgos köyünü geçip Koumaradei’de kahve molası veriyoruz. Kafeteryanın yanındaki seramikçiden ilginizi çeken ürünleri ve Samos’un olmazsa olmaz hatıralık eşyası Adalet Kupasını alabilirsiniz.


Pyrgos Köyü



Pythagorian ve Pisagor anıtı

Kahve molasından sonra Türkiye kıyılarını ve Samos havaalanını sağımıza alıp Pisagorian’a doğru iniyoruz. Aracımızı hemen kentin girişindeki otopark alanına park ediyoruz. Dilerseniz bu bölgede bulunan kaleyi ve antik kalıntıları gezebilirsiniz. Biz güneşte gölgelik olan sağında solunda hediyelik eşya, market, restoran/büfeler, motor kiralayan rent a car dükkânlarının sıralandığı caddeden limana yürümeyi tercih ediyoruz.
Limanda çok sayıda yat ve tekne bağlı. Birçoğu da Türk bayraklı. Buradaki barınma ve konaklama ücretleri Türkiye’ye göre çok uygun olduğu için birçok tekne sahibi teknelerini Pisagor Limanına bağlıyorlarmış. Limandan sola doğru yürüdüğünüzde Pisagor’un heykeline ulaşıyoruz. Fotoğraflarımızı çekip tekrar geri dönüyoruz. Yolumuz üzerindeki marketlerden buraya özgü uzo markası olan Frantzeskos uzosunu ve Psiles Korfes – yüksek tepeler-marka muscat şarabımızı uygun fiyata alıyoruz. Öğle yemeğimiz Samos / Vathi’de.




Samos / Vathi

Vathi de aracımızı girişteki Katedralin yakınındaki otoparka park edip sahile yürüyoruz. Sahilden Aslanlı Meydana doğru ilerliyoruz. Geniş bir meydan ve Devrim yıllarındaki kahramanlıklarını ve cesaretlerine atfen dikilmiş bir Aslan heykeli ve etrafında çok sayıda restoran kafeterya mevcut. Biz daha önce edindiğimiz bilgi üzerine meydan yaklaşık 100 metre mesafedeki Zen Tavern’e oturuyoruz. Çok lezzetli deniz ürünlerini yine Mythos’un eşliğinde tipik Yunan restoranında afiyetle yiyoruz.
Vathi’den Karlovassi Limana yaklaşık 30 km yolumuz var. Feribotumuz saat 17.00 de kalkacak, bir an önce limana varıp aracımızı teslim etmemiz ve pasaport sırasına girmemiz gerekiyor.
Keyifli bir Samos gezisinin daha sonuna geldik.
Yazı ve Fotoğraflar: 
Mehmet Cengiz TÜMER