26 Eylül 2009 Cumartesi

DALYAN

Gözümle görmesem inanmazdım! Peki gözümle gördüm de ne oldu? Yine inanamadım.

Geçtiğimiz ay dört günlüğüne kaçtığımız Dalyan ziyareti öncesi, her yeni ya da eski keşifte olduğu üzere biraz kitap karıştırmış, yöre hakkında çıkan yazı ve haberlerin de içinde bulunduğu “gazete kupürleri dosyası” ortaya saçılmış ve nihayet internet ortamında sayısız site ziyaret edildikten sonra dersimiz Dalyan iyice çalışılmıştı. İlk kez yirmi altı yıl önce gidip gördüğüm ve o zamanlar suyun (!) kenarına sıralanmış birkaç barakadan ibaret olarak hatırladığım Dalyan hakkında, böylece eni konu fikir sahibi olmuş ve bilgilerimizi tazelemiştik.

Ancak Dalyan denince ilk akla gelen ve Caretta Caretta’ların dünya üzerindeki en önemli doğurganlık (!) alanlarından sayılan İztuzu sahilini, keşif gezimizin ikinci gününde ziyaret edince gözlerime inanamadım işte…

Çünkü uçsuz bucaksız uzanan ve bir tarafı tatlı su, diğer tarafı turkuvaz deniz olan bu sahili, el değmemiş bâkir bir alan sanırdım öteden beri ben. Belki birkaç gözetleme kulesi ve ilgili – yetkili az sayıda görevli… Oysa sabahtan akşama kadar, teknelerin akın akın taşıdığı insanlarla doluyor bu alan!.. Şezlongları, şemsiyeleri, yiyecek içecek mekanları, suları akmayan (!) duş ve tuvaletleri ile kocaman bir eğlence merkezi… Sadece, Caretta Caretta’ların yumurtladığı, plajın tam orta yeri boş bırakılmış ve bu alana şemsiye çakılması yasaklanmış. Hepsi bu… Eni 100-150 m.yi, uzunluğu ise 6 km.yi bulan altın renkli ve incecik kumlu bu eşsiz coğrafya her daim ve her milletten insanla dolu!

Tamam, bu hayvancıklar sadece geceleri çıkarmış yeryüzüne. Bir de dolunay varsa tepede değmeyin keyiflerine. Bu yüzdendir ki, akşam 19’dan sonra boşaltıyormuş İztuzu. Peki ya istisnalar?!. Çünkü çok değil iki ay önce (Haziran 2009) herkesin meraklı ve şaşkın bakışları altında 1.5 m çapında, 150 kiloluk ve hayli aceleci dev bir denizkaplumbağası güpegündüz sahile çıkmış. Önce arka ayaklarını kullanarak, yumurtalarının tam olarak nerede gömülü olduğu belli olmasın diye birkaç tane sahte çukur kazmış. Sonunda kendince en uygun bulduğu çukura yaklaşık yarım saat süren zorlu bir uğraştan sonra –bu arada çok zorlandığı için bol bol gözyaşı da dökerek– pinpon topu büyüklüğünde (sansar, tilki, çakal, martı ve yengeçlerin izin verdiği ölçüde sadece 1-2 tanesi hayatta kalabilecek) 100 kadar yumurta bırakmış. Arkasından açtığı çukurları yine kendi elleri ve ayaklarıyla güzelce kapatmış ve denizine geri dönmüş. Tabii bu o kadar da kolay olmamış. İki üç yılda bir gerçekleştirdiği bu namahrem eylemini bütün detaylarıyla birlikte izleyen meraklı kalabalık, onu hemencecik bırakmamış. Çoluk çocukla beraber bol bol fotoğraf da çektirmiş.

On beş gün önce yine Dalyan deltasında saatler süren bir sevişmenin ürünü olarak güpegündüz gerçekleşen bu doğurganlık olayının diğer detayları, hâlen İztuzu’nun çeşitli köşelerinde iftiharla ilan ediliyor. Tam 85 milyon yıldır bu alanı kutsal bir görev yeri olarak bilip tanıyan Caretta Caretta’lar, sahilin halka açıldığı son 10-15 yıldır rahat bırakılmıyor. Turistik gelirler uğruna medeniyetin pisliği (gürültü, kirlilik, şamata) ile baş başa bırakılıyor. Bize ise ilk şaşkınlıktan sonra durup uzun uzun düşünmek kalıyor.


Benim Caretta...



Zaten Dalyan’da bulunmak, düşünmek ve düşlere dalmakla eşdeğer bence. İnsan burada bir güz ve bir kış geçirse, oturur kitap yazar. Sabah erkenden pencereni Kral Mezarları’na açmak, arkasından günün en dingin bu saatlerinde yavrularıyla birlikte gezinen ördekleri doyurmak, ağustosböceklerinin cırıltısı başlayana dek sessizliği ve bir başınalığı doyasıya yudumlamak… Yanıldım; kitap için tek mevsim de yeter.

Topu topu beş bin nüfusu var Dalyan’ın. Onların da neredeyse yarıya yakını İngiliz ve Hollandalı. Elin oğlu işini iyi biliyor. Kendi mahalleleri ve işletmeleri var. Eylül Ada’ya bir bebek aldık: Oyuncak dükkanının sahibi İngiliz’di.

Dalyan’da her yer su. Köyceğiz Gölü’nün denize kavuşma çabası yaratmış bu deltayı. Eskiden deniz kenarında olan Köyceğiz, körfez ağzının alüvyonlarla tıkanması sonucu Akdeniz’den ayrılmış, ama tam da kopamamış, sularını bir şekilde denize akıtmaya devam etmiş. İşte tümüyle sazlıklarla kaplı lagünlerden, labirent gibi döne dolaşa denize uzanan kanallardan ve küçücük göllerden oluşan Dalyan, böyle ortaya çıkmış. Müthiş bir rutubet ve sivrisinek istilası ile birlikte…

•••

Dalyan’ı bir çekim alanı haline getiren bir başka özelliği ise Kaunos... Karya’nın önemli limanlarından ve ticaret merkezlerinden biri olan bu antik yerleşim, günümüze kadar ulaşabilen çok sayıdaki Kral Mezarı’nın yanı sıra akropolü, agorası, tapınakları, çeşmeleri, tiyatrosu, surları ve kaleleri ile beş bin yıldır tarihe tanıklık ediyor. Bir zamanlar kendi adına altın para bastıracak kadar zengin olan –bu yüzden de sürekli soyulup yağmalanan– Kaunos, dünyadaki ilk gümrük uygulanan yerleşim yeri olması açısından da önemli. İhracatını yaptığı en değerli ürünü ise tuz ve tuzda balıkmış o zamanlar kentin. İztuzu’nun adının da bu ünden kaynaklandığı sanılıyor.

Dalyan merkezinden sandalla karşıya geçtikten sonra yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle ulaşılan Kaunos, efsaneleriyle de ünlü elbette. Kentin kuruluşuna dair anlatılan bu efsaneler ise hüzün dolu…

Heredot’a göre; Apollon'un oğlu Karya Kralı Miletos'un ikizleri olur. Erkeğe Kaunos, kıza ise Byblis adı verilir. İkizler birlikte büyürler ve birbirlerine aşık olurlar. Ve bu gizli aşk, ancak bebekleri doğunca ortaya çıkar. Çok öfkelenen kral, oğlunu ülkesinden kovar. O da kendisini sevenlerle birlikte Lidya sınırında, şimdiki Dalyan'ın karşısında kendi adını taşıyan kenti kurar. Gördüğü hakaretlere ve sevdiği kardeşinden ayrı kalmaya çok üzülen Byblis ise gözpınarları kuruyuncaya kadar ağlar ve sonunda bir kayadan atlayarak canına kıyar… Efsaneye göre, Dalyan'daki kanallar, işte Byblis'in bu gözyaşlarından oluşmuştur.

Romalı tarihçi ve şair Ovidius ise bu olayı daha farklı aktarır. Ovidius'dan bize nakleden Azra Erhat'a göre, Kaunos'un kuruluşuyla ilgili efsane şöyledir:

Byblis, Kaunos'a aşık olur ve kardeşine bir mektup yazarak duygularını dile getirir. Kaunos ise Byblis'in duygularını öfke ve tiksinti ile karşılar. İkizini bir daha görmek istemeyen genç adam, babasının ülkesini terk eder ve kendi adıyla anılan yeni bir kent kurar. Byblis ise karşılıksız kalan sevgisi yüzünden hayatına son vermek isteyerek, yüksek bir kayanın üzerinden kendisini aşağı atar. Ama Nymphe’ler (su perileri) Byblis'e acır ve onu bir pınara dönüştürür... İşte Byblis, o gün bugündür düştüğü yerden çağlar durur.

•••

Dalyan, yetersiz alt yapısı ve yönetimsel sorunlarına rağmen üst kültürüyle farklı ve keyifli bir kaçış noktası. Suyun üzerine kurulmuş gibi duran nitelikli konaklama tesisleri, sadece jazz dinlenen ve ‘müziğimizi beğenmiyorsanız lütfen başka yere gidiniz’ diyen kahveleri, parkları, gece gündüz nefes kesen manzarası, doğası, küçük çarşısı ve yöreye has mavi yengecin eşsiz tadıyla haklı olarak övünen lezzet duraklarıyla sık sık gidilesi bir yer...

Biz, ilk fırsatta tekrar gideceğiz.


Fotoğraf: E.Ada



– Eylül 2009

5 yorum:

  1. Fotoğrafları arzu ettiği gibi yükleyebilenler arasına katıldın sen de dostum. İztuzu sahili nerede diye hep merak ederdim, öğrenmiş oldum. Yine efsanelerle içiçe hazırladığın güzel bir çalışma olmuş. Mavi yengeç konusunu ve caretta meselesini tam anlayamadım. Caretta denen canlıyı çıplak gözle görebildin mi? Mavi yengeç yenir mi, yedin mi? Senin carettaya bayıldım tabii. Hem de fotoğrafı kadrajlayarak çekebilen caretta.

    YanıtlaSil
  2. 1) Valla fotoğraflar konusunda ben pek zorlanmadım: Yazı girişi sayfasında "foto ekle" denince, boyutu küçük olması kaydıyla, kişisel arşivden seçilen resim cuk diye yazının en tepesine geliyor. Sonra da çapayla tutup (senin de yazdığın gibi) fotoğrafı yazının istediğin yerine çekip götürüyorsun.

    2) Caretta Caretta'yı gözümle görmedim. Haz.2009'da çıkmış sahile. Ama yazıda da belirttiğim üzere, İztuzu'nun her yerinde duyuruyorlar bu olayı.

    3) Deniz kabuklularına ve böceklere özel bir ilgim olduğu için Mavi Yengeç'i elbette ve her gün yedim. Fırında yapıyorlar. İster bütün olarak getiriyorlar ve sen kırıp / açıp yiyorsun; ister ayıklandıktan sonra, yenecek yerlerini tekrar kabuğunun içinde servis ediyorlar... Nefis bi' şey meret. Ve dediğim gibi Dalyan'a özgü bir lezzet. (Porsiyonu 15 lira...)

    YanıtlaSil
  3. Su resim isini bir ben becerememisim galiba. Ege`yle bende uzun uzun hasret giderdim bu sene. Oralari ayri bir cografya. Hep cagirip duruyor insani. Baska yerlere benzemiyor. Yazini okudugumda gidesim geldi yine.
    Bulent bu aralar bir yemege ne dersin?

    YanıtlaSil
  4. sevgili Oğuz,
    1.Dalyan benim görmediğim nadir köşelerden biri ekim ayı içinde - muhtemelen 29 ekimde- gitmeyi düşünüyorum. Yazın benim için hazır bir rehber oldu. Paylaşım için teşekkürler.
    2. Sizin carretta muhteşem bir şey, bayıldık.
    3. Bu arada Gönen projesi ne oldu?

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Doktor,
    Biz bu aralar hiçbir yere kıpırdayamıyoruz: Malum nedenler ve bir de Eda'nın Kasım başındaki müdürlük sınavına hazırlığı...
    Bu yüzden; ya bizi almadan gidin, ya da önümüzdeki bahara kalsın Gönen projesi...

    YanıtlaSil