2 Eylül 2009 Çarşamba

METİN OKTAY VE İSMET İNÖNÜ'NÜN İZİNDE...

İZMİRİN MAHALLELERİ – 3
METİN OKTAY VE İSMET İNÖNÜ’NÜN İZİNDE BİR NOSTALJİ TURU

İzmir Mahalleleri Projemizin üçüncü ayağını gerçekleştirmek üzere Buğra’nın yokluğunda Bayramyeri Saat Kulesinin altında buluşuyoruz. Sevgili Oğuz ( EYLÜLADA) ve Enise Hanım ( enise) tam saatinde beni bekliyorlar. Selamlaşıp, kısa bir hal hatır sormadan sonra yola düşüyoruz.

Varyant’a dik olarak kestirmeden Konak’a inen dar yokuşun başındayız. Yuvarlanmamak için ağır adımlarla inişe geçiyoruz. Çınar ağacının gölgelendirdiği ve hemen ağacın dibinde isli bir adak yerinin bulunduğu küçük bir meydandayız. Karşımızdaki fırından mis gibi taze ekmek kokusu yükseliyor. Fırının karşısındaki eski Damlacık Spor Kulübü binası yıkılmış yerine bir kıraathane açılmış. Burası Taçsız Kral efsanevi futbolcu Metin OKTAY’ın futbola başladığı yer. Rahmetli Metin OKTAY 2 Şubat 1936'da İzmir'de doğdu. 15 yaşında Damlacık Kulübünde 8 numaralı formayı ( 8 numaraları forma çok sevdiği Sait Altınordu'nun forma numarasıydı) giyerek futbola başladı. Adnan Suvari'nin futbolcu-antrenör olarak görev yaptığı Yün Mensucat'a transfer oldu ve yeni forması altında 14 gol attı ve Genç Milli Takım aday kadrosuna çağrıldı. 11 Nisan 1954' te Belçika maçında ilk kez milli oldu ve 4-0 kazanılan maçın 2 golünü o attı. Aynı yıl İzmirspor'a transfer oldu ve bu forma altında 17 gol atarak gol kralı oldu. İzmirspor da Mahalli Lig'i şampiyon bitirdi.1955'te 19 yaşında Galatasaray' a transfer oldu.. 10 Haziran 1959'da Fenerbahçe ile oynanan Türkiye ligi finalinin ilk maçının 37. dakikasında rakip kaleye ünlü ağları yırtangol"ünüattı. Temmuz 1961'de İtalya’nın Palermo Kulübü'ne transfer oldu. Haziran 1962'de yeniden Galatasaray'a döndü. 1969'da Galatasaray şampiyon, kendiside gol kralı olduktan sonra, İstanbul ve İzmir'de yapılan jübilelerle futbolu bıraktı Metin OKTAY’ı rahmetle anıp fırının yanındaki dar sokaktan Damlacık Top Sahasına doğru ilerliyoruz. Gelgelelim bir zamanlar Metin OKTAY’ın, gençlik yıllarında da benim top koşturduğum toz toprak sahanın yerinde şimdi bir park var. Anılarımla yetinip biraz ilerde ortaokulu okuduğum Kestelli Orta Okulunun bahçesinden geçip dar ve kıvrımlı sokaklardan Kestelliye doğru iniyoruz. Kaldırım taşı döşenmiş merdivenli sokağın solunda tertemiz badanası ve dalgalanan Türk bayrağı ile “İsmet İNÖNÜ Müze Evi “ bizi karşılıyor. Lakin Salı Perşembe ve cumartesi günleri açık olduğundan müzeyi gezemiyoruz. Dışarıdan fotoğraflamakla yetiniyoruz. İzmir’in yetiştirdiği çok değerli yazarlardan ve bir İzmir aşığı gazeteci yazar Yaşar AKSOY “Egede Zaman “ adlı yazısında şöyle anlatıyor.
“…İnönü’nün "Kürümoğulları" diye bilinen ailesi Bitlis’ten Malatya’ya göç etmiş ve İnönü’nün babası Reşit Bey burada doğmuş. Reşit Bey, İzmir Sorgu Yargıcı Hakkı Bey’in kızı Sevriye Hanım ile evleniyor, kayınpederinin ilk doğumun yanında olması isteği üzerine, "İsmet" isimli çocuk, büyükbabasının İzmir’de Mekke Yokuşu’ndaki evinde doğuyor ve sonra 40 günlük iken buradan ayrılıyor. İsmet, harp okulu öğrencisi iken tatillerini çok sevdiği dayılarının oturduğu bu evde geçiyor ve Fransızca hür gazeteler, batı klasikleri ile bu şehirde tanışıyor. 1922’de ordu İzmir’e girerken, Batı Cephesi Komutanı İnönü, sanki sevgilisini kurtarmış gibi bir hisse kapıldığını hatıralarında anlatır. Bu ev daha sonraları zengin tüccar Şerif Remzi Reyent tarafından İnönü’ye saygı duyguları sonucu satın alındı ve yeğeni "Ayla Ökmen"e armağan edildi. İnönü’nün en yakın silah arkadaşı Orgeneral Ali Fuat Erden’in kızı olan hayırsever Ayla Hanım, 1987 yılında evi, İnönü Ailesi’ne müze olma şartı ile bağışladı. Asansör’ü de belediyeye bağışlamış olan Ayla Hanıma rahmet diliyorum. Bunları düşünerek önceleri "İngiliz Yokuşu", daha sonra "Mekke Yokuşu" diye anılan dik basamaklı sokağın başına geldim, yokuşu tırmandım ve yağmura rağmen müze haline getirilen 20 numaralı evi fotoğrafladım. Önünde Türk bayrağı dalgalanan "İnönü Müze Evi"ni selamlayıp içini gezdim, İnönü ile sanki baş başa kaldım...”

İngiliz yokuşundaki kah zar zor ayakta durmaya çalışan kah yıkılmış cumbalı ekabir köşkleri arasından 848 sokağa dönüp Kestelli Yokuşuna çıkıyoruz. Burada Oğuz’un Kemal Tahir’in bir kitabında okuduğu Rıza Bey Aile Evini arıyoruz. Esnafa soruyoruz, bilen yok. Birkaç kişi bir yerleri tarif ediyor, sokak aralarında dolanıyoruz ama bulamıyoruz. Oğuz da ümidini kesip vazgeçiyor. Kestelli yokuşunda aşağıya, Başdurak’a doğru iniyoruz. İzmir’in sayılı camilerinden olan Başdurak Camii bütün heybeti ile karşımızda duruyor. GÜLEN Cemaatinin lideri Fethullah Gülen’in, Fethullah Gülen olmadan önce ağlayarak Cuma vaazları verdiği camii işte bu cami. 1652 yılında Zahire Tüccarı Hacı Hüseyin tarafından yaptırılan Başdurak Camii, Anafartalar Caddesi üzerinde olup duvarları taştan, minberi ise mermerdendir. 1894 yılında onarım görmüştür.
Cuma namazı vakti yaklaşıyor. Caminin cemaati yavaş yavaş camideki yerini alırken bizlerde öğle yemeği için Oğuz’un önerdiği köfteciye gidiyoruz. Kızlarağası Hanının yanındaki sokakta olan köftecide köfte piyazımızı yerken laflıyoruz. Huysuz İhtiyarın kulaklarını çınlatıyoruz. Kahvemizi de içtikten sonra yola düşüyoruz. Balık halinin önünden geçerken Enise Hanım bir çığlık atıyor. Meğer buradaki balık halini ilk kez görmüş. Benim için sıradan hatta sıradanın da ötesinde itici bir yer olan balık halini Enise Hanıma gezdiriyoruz. Oğuz’un balıkçısı ile tanışıp ayaküstü sohbet ediyoruz. Bu ekstra turun karşılığında da Enise Hanım bize Kalamar Yahni’in tarifini veriyor. Ekar Başdurak’tan geçip Salepçioğlu Camisine yöneliyoruz. Son derece zarif bir yapı tarzına sahip olan Salepçioğlu Camii Kemeraltı'nda, Salepçioğlu sokağında bulunmakta.1906 yılında Salepçizade Hacı Ahmet Sait Efendi tarafından İzmir'in en büyük kubbeli camisi olarak yaptırılan cami, ince yapılı, zarif bir minareye sahiptir. Caminin dış duvarları mermer ve yeşil taşlarla kaplı olup büyük kubbesi altın varakla işlenmiş olan caminin son cemaat yerinde üç kubbesi bulunmaktadır. İzmir'in en nadide camileri arasında yer almaktadır.
Salepçioğlu Caminde ilerleyip küçük bir meydandan sola döndüğümüzde yeni restore edilmiş bir yapı gözümüze çarpıyor. Konak Belediyesi Yaşlı Danışma Merkezi. Eski bir konağı restore edip hizmete sokmuşlar. Yıkılmaya yüz tutmuş ve terk edilmiş diğer konakların ve Rum evlerinin arasından eski Memleket Hastanesi bugün Konak Doğum Evi Ve Ağız ve Diş Hasdtanesi olan binanın arkasına çıkıyoruz. Konak Meydanına geldiğimizde eski Piçhane yeni Arkeoloji ve Etnoğrafya Müzesinin önünde gezimizi noktalıyoruz
27 Mart 2009
Yazı ve Fotoğraflar:
Dr. M. Cengiz TÜMER
Not: Sevgili Enise Hanıma köfte/piyaz için teşekkür ederim.

.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder