BATI
KARADENİZ KIYISI VE KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI
BÖLÜM.1
ÇEŞM-İ
CİHAN AMASRA.
Corona
pandemisi nedeniyle mart ayından bu yana tüm yurt içi ve yurt dışı gezi
planlarımızı iptal ettiğimiz meş’um 2020 yılında vakaların biraz azalmasıyla
geçtiğimiz Yeni Normal Yaşantımızda yine kalabalıklardan uzak doğanın kucağına
attık kendimizi.
Öncelikle
Ağustos ayında Muğla Köyceğiz Gökçeova göletine çadır attık. Üç gün doğa ile
baş başa bir tatil yaptık. Sonra da çoktandır istediğim Batı Karadeniz kıyısı
ve Küre Dağları Milli Parkı gezi rotamızı gerçekleştirmek üzere çalışmalara
başladık. Sonbaharın renklerini yaşamak için takvim olarak da uygun olan 29
Ekim haftasını hedefe koyduk. İZDOF’tan arkadaşlarımın desteği ile
Kastamonu’dan fotoğraf dostumuz sevgili Fahri Özbek ile bağlantı kurdum. Yapmak
istediğim programı ana hatları ile onunla paylaştım. Onun da çalışmasıyla
programı detaylandırdık. 8 gece 9 günlük bir program yaptık. İlk ve son gün
yaklaşık 12 şer saat araç kullanacağımızdan yorucu olacaktı ama ara günleri
saat saat planladık.
23 Ekim sabahı saat 07.30 da kardeşim Ragıp Tümer ile birlikte iki araç olarak Tümer&Tümer Gezi Timi olarak yola düştük. İlk kahve molamızı Akhisar Gelenbe Cerentur tesislerinde verdik devamında Orhangazi de Dualı Tatlıcı da – ki saç kavurması harikadır- öğle yemeği molası için durduk. Yemek sonrası İznik gölünün kuzey kıyısından İznik, Sakarya, Mengen, Devrek Çaycuma Bartın üzerinden akşam saat 20.00 gibi Amasra’ya vardık. İznik sonrası yol bizi bayağı zorladı. Yol boyunca bir çay içip dinleneceğimiz bir tane bile dinlenme tesisi yoktu. Özellikle Çaycuma sonrası hava kararıp ta hafiften yağmur başlayınca yorgunlukla birlikte iyice zorladı.
İLK
DURAK: ÇEŞM-İ CİHAN AMASRA.
Otelimiz
şehrin merkezinde, Küçük Deniz tarafında güzel bir otel. Eşyalarımızı odalara
yerleştirip elimizi yüzümüzü yıkayıp aperatif bir şeyler atıştırmak için
kendimizi dışarı attık. Bu akşam balık ekmekle geçiştirip biraz yürüyüş yaparak
bacaklarımızı açmak ve otele dönüp erkenden yatmak planımız. Carlos’un yerinde balık ekmek yemek için
oturduk ama balık ekmek yerine soğan ekmek yiyerek kalktık.
Bir
sonraki akşam için şöyle dört başı bir yemek yemek, Amasra’nın meşhur
salatasını, mezgitini, barbununu yemek için Canlı Balık Mustafa Amca’da yer
ayırtmaya gidiyoruz. Tüm masaların dolu
olduğunu, bir hafta önceden yer ayırtıldığını öğrenince hayal kırıklığı
yaşıyoruz ama biraz Türk Filmi tiratları yapınca ertesi gün 17.30 için birinci
sıradan yedeklere yazılıyoruz. Şimdi dinlenme zamanı.
Sabah dinlenmiş olarak uyanıyoruz. Otelimiz çatısında Corona önlemleri kapsamında kahvaltımızı küçük deniz ve Ceneviz kalesine karşı muhteşem bir manzarada yapıyoruz.
Amasra, Batı Karadeniz Bölgesinde, Bartın iline bağlı bir ilçe. Denize doğru uzanmış bir burun, burnun iki yanında korunaklı birer liman görevi gören iki koy ve ana karaya bağlı bağımsız adalarına sahip olan Amasra, antik dönem de Amastris 3000 yıllık tarihi, hem çekicilik[3] ve balıkçılığa[4] dayanan yerel sanatları, hem de kendini çevreleyen ormanlık alanlarına sahip bir yerleşim yeri. Amasra hâlen özgün balık lokantaları, otelleri ve ev pansiyonlarına sahip bir turizm bölgesi.
13.
yüzyılda Cenevizliler tarafından ele geçirilen
Amasra'ya Fatih Sultan Mehmet liderliğindeki Osmanlı İmparatorluğu orduları Ekim 1460'ta bir sefer
düzenler. Rivayete göre Fatih Sultan Mehmet şehre hâkim bir tepeye geldiğinde
hayranlığını belli etmek için şu sözü sarf etmiştir;
« "Lala, lala!, Çeşm-i Cihan bu mu ola" ve kaleye haber
gönderir : " Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem
kalenin anahtarını bana getiriniz. » |
|
Rivayetin devamına göre, bu olay
üzerine Amasra Kalesi komutanı anahtarı Fatih'in bulunduğu tepeye getirir ve şehir
savaşmadan alınmış olur. Şehir ele geçirildikten sonra Karabük - Eflani yöresinde yaşamakta olan Kıpçak
Türkler'ini buraya yerleştirilir. Ardından yörede yaşayan Rumlar'ın
büyük bir kısmı ise İstanbul'a göç etmeye zorlanmıştır.
Kahvaltı sonrası hemen otelimizin karşısındaki Arkeoloji Müzesinin yanından Fatih Sultan Mehmet heykelinin önünden Barış Akarsu parkına doğru yürüyoruz. Parkın biraz ilerisindeki Galla ( halk ) Pazarına giriyoruz.
Pazar içinde kadınların kendi el emeği ürünleri, reçeller, tarhanalar, kurutulmuş meyveler, turşular rengârenk dizilmiş. Güleryüzlü sıcakkanlı Amasra’lı kadın satıcılardan böğürtlen reçeli, nar reçeli vb alıp Ceneviz Kalesine çeviriyoruz adımlarımızı. Fatih Camiini dönüşe bırakıp Küçük Denizle Büyük denizi birbirinden ayıran - ya da bağlayan mı demek lazım – Kemere Köprüsünden geçip Ceneviz Kalesine giriyoruz. Önümüzde iki yol var.
Kale kapısından geçince soldaki yoldan surlar boyunca ilerliyoruz. Amacımız Kemere Köprüsünün en güzel fotoğrafını çekmek. Bulunduğumuz noktada manzara muhteşem İtalya’nın Cinqueterre’deki beş köyünden biri olan Rio Maggiore’yi andırıyor. Manzarayı iyice içimize sindirdikten ve fotoğraf makinemize kaydettikten sonra bu kez kalenin diğer tarafındaki rampayı tırmanıp Ağlayan Ağaca varmak niyetimiz. Ağlayan Ağaç kalenin en yüksek ve Büyük deniz tarafından Karadeniz’e hâkim bir noktası. Burada bir kahve molası verip Karadeniz’e ve tavşan adasına doğru yorgunluk atıyoruz.
Ağlayan Ağaç’tan inip kaleden çıktıktan sonra hedefimiz Çekiciler Çarşısı. Amasra şimşir ağacından oyularak – çekilerek – yapılan tahta kaşıkları, tarakları, bıçakları ile meşhur. Eskiden tüm bu zanaatkârlar Küçük Deniz ile Büyük Deniz arasında uzanan bir sokakta yer alırmış ve bu nedenle bu sokağa Çekiciler Çarşısı denirmiş. Bugün el oymacılığı terkedilip makineleştikten sonra bu sokak ta eski işlevini kaybedip hediyelik eşyaların, şimşir tahta hediyeliklerin, uzak doğu organik taşlarının satıldığı bir çarşıya dönmüş.
Bilindiği gibi, Peygamber efendimiz Hz. Muhammed’in savaş kıyafetleriyle gittiği Mekke’de Cuma hutbesini kılıcını kınından çıkararak okuması; yıllarca “Sünnet” kabul edilerek bütün camilerde uygulanmaya başlamıştı. Geçen 1400 yıllık sürede bu gelenek zamanla unutulmuş olsa da, Amasra Fatih Camii’nde hala sürdürülmekte ve hayli ilgilerini çekmektedir.
Camii
ziyareti sonrası Büyük Deniz tarafında öğle yemeği için bir Karadeniz
Pidecisine oturuyoruz.
Yemek
sonrası tekrar Küçük deniz tarafına geçip Arkeoloji Müzesini ziyaret edeceğiz. Müze,
İnşasına 1884 Bolu Mutasarrıfı İsmail Kemal Bey tarafından başlanılan ancak
yarım kalan Bahriye Mektebinin müze olarak kullanımı amacıyla onarımına 1976
yılında başlanmıştır. 30 Ocak 1982de onarımı tamamlanarak Müze olarak
açılmıştır.
Geç Osmanlı Dönemi mimari özelliklerine sahip
yapı, dikdörtgen planlı olup iki kat olarak planlanmış ancak tek katı
tamamlanmıştır.2014 yılında yenileme çalışmaları tamamlanarak yeniden ziyarete
açılmıştır.
Saat 17.30 da Canlı Balık Mustafa Amca’daki randevumuza kadar Ekim güneşinin altında Amasra’nın plajında kahvemizi içerek yorgunluk atıyoruz.
Amasra Küçük Deniz ve dolayısıyla Canlı Balık Mustafa Amca’nın restoranı en güzel gün batımı manzaralarından birine sahip ve ne mutlu bize ki böyle bir manzaranın eşliğinde Amasra’nın mezgitlerinin, barbunlarının, kalamarlarının Amasra salatası eşliğinde ve hakkını vererek tadına bakıyoruz.
Yazı ve
Fotoğraflar:
Mehmet
Cengiz TÜMER
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder