21 Eylül 2009 Pazartesi

İTALYAN KLASİĞİ MİLANO



İTALYAN KLASİĞİ MİLANO
Mart 2009 rotamızın üçüncü ayağı Milano’ydu. Porto havaalanından TAP (Portekiz ulusal havayolları) ile Milano’ya uçacağımız uçağın önüne geldiğimizde biraz şaşırmış ve telaşlanmıştık. 45 kişilik küçük jetler ile daha önce hiç yolculuk yapmamış ve 3 saate yakın sürecek bu yol için bu küçük jetin uygun olup olmadığı konusunda endişelenmiştik. Uçağa binerken eşim hostese “bu uçakla hiç portodan milanoya gittiğiniz oldu mu” diye sordu. Aldığı evet yanıtına güvenip yola çıktık. Neyse ki oldukça rahat ve konforlu bir uçuş ile Milano’ya ulaştık.
Milano’da üç havaalanı var. Malpensa; genel uçuşlar buraya yapılıyor, THY dahil. Ancak şehre 60 km mesafede. Linate; Avrupa ve İtalya içi bazı uçuşlar için kullanılıyor, küçük ama şehrin merkezinde. Almanya’dan Lufthansa kullanıyor. Orio Al Serio; aslında Bergamo’da, ama Milano’ya 60 km uzaklıkta ve Myair; İstanbul-Milano için buraya iniyor. Biz de Malpensa’ya indik ve kişi başı 7 euro ödeyerek shuttle otobüsle şehir merkezi yolunu tuttuk. 1 saate yakın süren bu yol merkez tren istasyonunda son buluyor. Elbette her gezi öncesi google earth çalışmaları ile hazırladığımız haritaları kullanarak otelimizi bulduk.
Milano, tam bir otel cenneti. Sayısız otel var. İyi bir araştırmayla merkezi, uygun ve kaliteli bir otel seçebilirsiniz. Best Western Hotel Felice Casati (****) bizim kaldığımız ve üç kişi için gecesine 90 euro ödediğimiz (kahvaltı dahil) güzel bir adresti. Tren bağlantısı ve katedral için iyi bir konuma sahipti.
Kentin ilk ziyaret noktası, merakla beklenen bölgesi elbette katedral ve çarşısıdır. Katedral hakkında detaya girmeyeceğim, yeterince kaynağa çok kolay ulaşabilirsiniz. Her Avrupa kentinde olduğu gibi Duomo Katedralidir, gotiktir. (bu terimi kendi sözlerimle açayım; 12.yy ın sonlarında başlayan, şehircilik etkisi ile ortaya çıkmış bir Avrupa sanatıdır. Doğu ve Bizans kültürüne karşı benimsenmiş, farklılığı ortaya koyma çabasıdır.) Tanrıya en çok yaklaşma yarışında en başarılı Dom Katedrallerinden biridir. Gezmek ücretsiz ancak her daim kapıda güvenlik sırası bulunmaktadır. Normal olarak içeride flaş kullanmak, cep telefonu ile konuşmak, çocuk ağlaması yasaktır. Bulunduğu meydan, hemen yanındaki çarşı, çevre binalar insana Açıkhava müzesi izlenimi yaratsa da her şeyin ölçü olarak bu kadar büyük olması bence Milano’yu Floransa ve Siena’nın bir adım önüne taşır. Tabii Milano eserleri daha gençtir.
İşte bu meydana yürüyerek yaklaştıkça hararetli bir kalabalık stad sesi de duymaya başladık. Sonunda meydana geldiğimizde katedralin hemen sağında, abartmayayım ama neredeyse katedralin cephesi ebatlarında dev bir ekran kurulmuş olduğunu gördük. Ekranda İtalya-Avustralya rugby maçı vardı. Sesi de yeri göğü inletecek cinstendi. İnanın dev ekran ve katedral müthiş bir tezattı. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu nerede, görevlerinin başında değiller mi diye düşündüm. Meydanın bir klasik özelliği de güvercinleri. Suriye'li veya Mısır’lı satıcılardan satın alacağınız yemleri elinizden, kolunuza konarak rahatlıkla yer bu güvercinler. San Marco’daki gibi.
Katedralin sol tarafında ise Galleria Vittorio Emanuele II adında dünyanın en eski AVM’si bulunmaktadır. Adını ilk İtalya kralından almaktadır. Katedralin ihtişamı altında kesinlikle ezilmeyen ve yarışan bir yapı. Çarşı; Piazza del Duomo ile Piazza della Scala’yı birbirine bağlar. Caddeler arası geçiş açısından İstanbul kapalı çarşıyı andırabilir. Cam tavanı Brüksel’de bulunan Saint-Hubert camlı çarşıya benzemektedir. Tabii tüm ölçüler Milano’ya has müthiş büyüklükte. Göbekteki octoganal yapının cam tavanını ise hiçbir yerde görmedim. Çarşı içinde yürürken gözüm hep tavanlarda kaldı, birçok turistin olduğu gibi. 1865-1877 arasında 12 yılda inşaatı tamamlanmış genç bir bina diyebiliriz. Ancak tasarımı Giuseppe Mengoni tarafından 4 yılda yapılmış. Meşhur markaların dükkanları ile dolu alanda tabela birliği sağlanmış. Siyah üzerine sarı işlemeli reklamlar en azından göze çok batmıyor. Herşeye rağmen nefis taş işlemelerin arasında kocaman Mc. Donald’s a gülmemek elde değil.



Şehrin bende iz bırakan müthiş yapılarından biri tren istasyonu (merkez), diğeri La Scala tiyatro binasıdır. Her ikisi de ebat olarak kendi alanlarında en büyükler arasındadır. Tren istasyonu; inşaat sahasının topoğrafyasından faydalanılarak iki katlı inşa edilmiş. Açık alanda iki katlı sayısız hat yapıp işletmek ve bunu inanılmaz cephe süslemeleri le sergilemek çok vurucu ve akıllıca gerçekten. Harika istasyonu Mussolini yaptırmış. Kente nefis bir eser katmış ama faşizmin insanlığa ne kadar zararlı olduğunu anlayamadığından zararını kendi görmüş ve 1945’te yine Milano’da baş aşağı asılarak halka teşhir edilmiş.

Milano, İtalya’nın tüm diğer kentleri gibi iyi korunmuş tarihi yapıları, tarihi sokakları, temiz çevresi, tramvayları ile gerçek bir turizm kenti. Bunun yanında otomotiv ve moda konusunda da öncü bir kent. Alışveriş için giden çoktur. Bana garip gelir böyle şeyler ama Milano da bu durumu doğal karşılamak mümkün. Seçenek ve fiyat skalası o kadar çeşitli ki, mutlaka size uygun bir şeyler vardır.

İtalya klasikliğinde bir diğer konusu da restaurantları bence Milano’nun. Katedral meydanında ya da camlı çarşı içinde çok lezzetli menüler bulabilirsiniz. Eğer yemek ve harika tatlılar ile biten bir öğün düşünüyorsanız, şarap dahil kişi başı 30-35 euroyu gözden çıkarmalısınız. Bu rakamlar tabii meydanda böyle. Civar sokaklarda ise biz bazen eşimle, bazen oğlumla keşifler yaptık. Bir akşam tavşanlı spaghetti bulduk. Çok lezzetliydi. Bir akşam haşlama kokoreç bulduk, şaşırdık ama pek beğenmedik. Pişirme tekniği farklıydı biraz. Hem Avrupa birliğinde yasak değil miydi? Pizzalar, pasta grubundaki hamur işi yemekleri her zamanki gibi çok iyiydi. Son gece ise yine sokak aralarında deniz mahsulleri çalışan bir yer bulduk. Midyeli pilav, kılıç balığı ve codfish süperdi. Tiramisu ve cappucino deyince zaten İtalya’yı hep önde tutarım. Milano’da da bu ikiliyi en uyumlu ve lezzetli şekilde sokak cafelerinde tadabildik.
Genel olarak İtalya’yı beğeniyorsanız Milano’yu da gezi listenize alabilirsiniz. Ana hedef olmasa da çok yönlü ulaşımı için en azından bir uğramaya fazlasıyla değer.
Saygılarımla,
Bülent Tercümanoğlu

7 yorum:

  1. Her zaman söylediğim gibi; herhangi bir coğrafyayı eğer Bülent yazıyorsa, o coğrafyaya yabancı, dil bile bilmeyen birisi kolaylıkla yönünü bulabilir, verdiği ipuçlarıyla rahatlıkla keşfedip oraya gidebilir. Havalimanlarından lezzet duraklarına kadar harika bir Milano rehberi olmuş çünkü bu yazı. Arada meslekten gelen uzman görüşleri ve hayata bakıştan kaynaklı vurgular da cabası. Eline sağlık dostum... Umarım günün birinde, ailecek hep beraber gezeriz, hepimiz için bilinmeyen bir coğrafyayı...

    YanıtlaSil
  2. Oğuz'cum birlikte bir geziyi yeni bir coğrafyada yaşamayı ben de çok isterim. Tabii zamanlama ve uygun hedef seçmek, izinleri denk getirmek zor ama imkansız değil. Ayrıca tahminin ne bilmiyorum ama çok güzel keybolurum her şehirde, Ayşegül olmasa. Haritacılık da benden çok iyi. İnş. Müh. olmamın daha faydasını göremedim :) Bu aralar fırsatım yok ama bence pegasusun sayfasına mutlaka bakın. Çok cazip biletler var. Mart 2010 a dek otel fiyatları da booking.com'da çok cazip. THY ise her zamaki gibi roketlemiş. Aylık promosyonları var uygun fiyatlı ancak hazır vize ve hazır boş zaman gerekiyor. Bir türlü bulamadığımız.

    YanıtlaSil
  3. Şehirde kaybolmadan şehri tanıyamazsın zaten. Ben SF'de sola döneceğim yerde sağa döndüğüm için 3 saatlik bir sapma yaşadık istediğimiz yere gitmek için. Bu arada Pegasus promosyonları çok iyi ben yazıldım hemen.

    YanıtlaSil
  4. Yön duygum çok gelişmiş olmasına rağmen, ben de bile isteye kaybolmaya çalışırım. Böylece o coğrafyanın tadına daha iyi vardığıma inanırım. Ama "kaybolma" konusunda kimse Eda'nın eline su dökemez. 9 yıldır evliyim kendisiyle ve bu anlamda 9 yıldır İzmir'de yaşıyoruz birlikte; yine de bıraksan bizim evden toplu taşıma araçlarıyla Alsancak'a bir başına gidemez. Taksiye biner.

    YanıtlaSil
  5. Pegasus fiyatlarının ise farkındayım. Gerçekten çok cazip...

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Bülent, bu keyifli yazuı için teşekkürler. Sohbeti koyultmuşsunuz. Aralık'ta Canburak'ın yanına Bolzano'ya Milan üzerinden gideceğim. Benim içinde rehber olacak. Paylaşım için tekrar teşekkürler.
    Not: Bu arada Armanla ben fotoğrafları senin gibi yüklemeyi beceremedik. Bir ince noktası var mı?
    Sevgiler, selamlar..

    YanıtlaSil
  7. Cengiz bey, Canburak'a çok selam söyleyin bizden. Onunla gurur duyuyoruz. Fotoğraf konusunun pek inceliği yok ama sırasıyla anlatayım: 1) öncelikle resimleri küçültün, paint yada benzeri bir basit programla. 100-200 kb arası uygundur. 2) Metin girişi yaptığınız menün de fotoğraf ekle yi klikleyin seçtiğiniz resmi yükleyin. Menü türkçe zaten.3) yüklediğiniz resim yazının en tepesinde yer alacak, siz sırayla yüklemeye devam edin, orada biriksin resimler.4) biriken resimlerden istediğiniz birini mouse ile tutun. mouse ı bırakmayın. Metnin sağtarafındaki aşağı yukarı oklara mouse sürükleyerek resmi yerleştirmek istediğiniz konuma götürün. Uygun olan yerde mouse ı bırakın.5) Bulunduğu satıra gelen resminizi ortala, sağa yasla filan gibi komutlarla konumlandırınız. İşlem tamam.

    YanıtlaSil