14 Eylül 2009 Pazartesi

Amerika Seyahati -1 Büyük Göller


Green Bay, Lake Sinissippi, Milwaukee


Detroit

Niagara - Buffalo


Cleveland

Indiana Dunes

Sandusky, Petting Zoo ve Milan

Cedar Point

Beş hafta boyunca dolaşacağımız Amerika’da seyahatimizin ilk bölümü binlerce gölün bulunduğu kuzey eyaletleri. Hedefimiz dünyanın en büyük tatlı su kaynaklarına sahip bu bölgedeki Superior gölü dışında en büyük dört göl olan Michigan, Erie, Ontario ve Huron sahillerini kısmen de olsa görmek. Seyahatimize Chicago’dan başladığımız için daha kuzeybatıda kalan Superior Gölü’nün bir başka zamana bırakıp ilk durağımız olan Michigan Gölü kıyısında bir milli park olan Indiana Dunes National Lakeshore’a doğru yol alıyoruz. Yol arkadaşım, oğlum Arda’yla birlikte bir saat kadar sonra parkla ilgili bilgilerin verildiği ziyaretçi merkezinin önüne geliyoruz. Yaklaşık 30 km’lik bir sahil şeridini kaplayan bu bölgenin oldukça büyük bir kesimi milli park olarak ayrılmış.Altın sarısı bir kumu ve bu kumlardan oluşmuş bayağı yüksek kum tepeleri olan çok güzel bir sahil burası.

Ziyaretçi merkezinde yöreye ait gerek bitki örtüsü gerekse doğal yaşamla ilgili her türlü bilgiyi bulabilirsiniz. Burada biraz vakit geçirip bilgilendikten sonra kum tepeleriyle kaplı bu kıyılara gidip kendimizi Michigan Gölü’nün tatlı ama soğuk sularına atıyoruz. Bu su jetlegden kaynaklanan uykumuza da ilaç gibi geliyor.
Birkaç saat bu güzel sahilde vakit geçirdikten sonra ilk konaklayacağımız şehir olan Elkhart’a doğru yola çıkıyoruz. Biraz sahilden biraz otoyoldan akşama doğru bu küçük şehre ulaşıyoruz. Küçük ancak 19. yy ortalarında yerleşimin başladığı bu eski şehirde tek amacımız karnımızı doyurup iyi bir uyku çekmek.
Ertesi gün rotamız iki tam gün kalacağımız Sandusky. Beş büyük gölden biri olan Erie kıyısındaki bu şehre gidiş amacımız Amerika’nın en önemli turistik mekanları olan tema parkları. Arda’yı da eylemek gerek tabi. Burada bir ada üzerine kurulmuş olan Cedar Point adlı tema parkında, dünyadaki 10 büyük rollercoasterlardan ikisi bulunuyor. Neyse ki Arda’nın boyu müsait değil de bu aletlere binmek zorunda kalıp metabolizmamı altüst etmiyorum. Oğlumla binmemize izin verilen tren bile dengemi bozmaya arttı da yetti. Diğerlerinin nasıl olduğunu tahmin bile edemiyorum.
Sandusky, Cedar Point Eğlence Parkı dışında başka aktivitelere ve Erie gölünün doğal güzelliklerine de sahip. Şehir bir körfez kıyısına kurulmuş ve çok hoş küçük küçük koylar var. Göl çok büyük olduğundan yatçılık da gelişmiş durumda. Ancak şehrin en önemli cazibe merkezi Cedar Point. En az 5000 arabalık olan otoparkının ağzına kadar dolu olması bunun en önemli kanıtı. Buraya gelen turistler için ayrıca irili ufaklı farklı para harcama mekanları da var tabi. Aquaparklar, doğa parkları ve “Petting Zoo” diye adlandırılan hayvanları kendi ellerinizle besleyebileceğiniz hayvanat bahçeleri.. Bu tür yerlere de elimizden geldiğince uğrayıp oldukça keyifli saatler geçiriyoruz. Ayrıca Thomas Edison’un doğduğu evin de bulunduğu Milan adlı küçük ve şirin kasabayı ziyaret edip buradaki turumuzu tamamlıyoruz. Bir sonraki etap ise 1 saat mesafede bulunan Erie’nin en büyük şehirlerinden Cleveland.

Cleveland’daki ilk durağımız ise hayvanat bahçesi. Geniş bir alana kurulmuş hayvanat bahçesini dolaşmak 2-3 saatimizi alıyor. Ama buna da değiyor doğrusu. Bahçede ayrıca kapalı bir alanda kurulmuş yağmur ormanları bölümü var. Yüzlerce irili ufaklı hayvanın bulunduğu bu bölüm tropik yaşamın gizli ipuçlarını da göstermesi açısından oldukça ilgi çekici.
Akşam üstüne doğru geldiğimiz şehir merkezi ise temiz ve bakımlı. Cuyahoga Nehri’nin iki yakasına kurulu şehirde heykellerle süslü güzel parklar ve meydanların yanı sıra estetik olarak göze hoş gelen binalar var. Şehrin en tanınmış yerlerinden biri (biz gezemedik) günümüze kadar gelmiş geçmiş tüm rock gruplarına ait eşyaların sergilendiği Rock and Roll Hall of Fame Müzesi. Zamanımızın geri kalan kısmında şehrin sokaklarında dolaşıp bol bol resim çekiyorum. Cleveland büyükçe bir şehir olmasına karşın sokaklar oldukça ıssız ve sessiz. En hareketli sokaklarından biri olan 4th streetdeki bir pubda yemeğimizi yiyip Cleveland ziyaretimizi noktalıyoruz.
Ertesi gün erken saatlerde yola çıkıp Niagara Şelalesine doğru yol alıyoruz. İlk durağımız ise 300km ötedeki New York eyaletinin Kanada’ya sınır şehri Buffalo. Hazır yolumuzun üzerine çıkmışken biz de içinde biraz dolaşıyoruz. Karnımızı da doyurduktan sonra gezimizin asıl hedefi olan Niagara Şelalesi’ni görmek üzere ABD’yi Kanada’ya bağlayan köprüyü geçip sınırdaki memura derdimizi anlattıktan ve eşimin imzaladığı izin belgesini de gösterdikten sonra a Kanada’ya giriş yapıyoruz. Kanada ve ABD arasında çocuk kaçırma olayları çok olduğundan, özellikle de boşanmış aileler arasında, çocuklu yalnız veliler şüphe çekebiliyor. Bu yüzden belge girişte kolaylık sağlıyor.
Şelale şehri bizi bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmurla karşılıyor. Otelden burnumuzu dışarı bile çıkartmaya imkan yok. Biz de arabaya atlayıp nehir boyunca dolaşarak şelaleyi yakından görmeye çalışıyoruz. Neyse ki belli bir süre sonra yağmur şiddetini azaltıyor ve biz de 2 Kanada Doları verip aldığımız pançolarımızla ıslanmadan yürüyebiliyoruz.
Kıyıdan kalkan tekneler ile şelalelerin dibine kadar gitmek olmazsa olmazlar arasında. İrili ufaklı birkaç şelalenin dışında Amerikan ve At Nalı şelaleleri en büyük iki şelale. Tekneler bu şelalelerin kıyısına kadar gidebiliyor. ABD kıyısından akan Amerikan şelalesi kayalık zeminden dolayı biraz geride ancak At Nalı ( Horseshoe) Şelalesi’nin dibine kadar gidebiliyor tekneler. Bu esnada az önce yağan yağmur şelalenin spreyi yanında bir hiç kalıyor. Gözümüzü açmaya bile imkan yok ama çok keyifli bir deneyim. Üzerimizdeki pançolara rağmen neredeyse her yerimiz sırılsıklam.
Niagara şehrinin en önemli turizm kavramı tabi ki şelale. Ancak gelen turistler sadece şelaleyi görüp şehri hemen terk etmesinler diye şehirde başka aktiviteler de mevcut. Şehirde kumarhaneler, 3D sinemalar, değişik eğlence yerleri ve restoranlar var. Biz günümüzün kalan kısmını dönme dolaba binerek ve Arda’nın da ısrarıyla inanması güç olayların sergilendiği “Ripley’in İster İnan İster İnanma” ( Bir zamanlar TVde de yayınlanan bir diziydi) müzesini geziyoruz. Genelde bir çok Amerikan şehrinde bulunan bu müze aslında oldukça ilginç şeyler sergiliyor.
Ertesi gün, bir önceki günün aksine güneşli ve güzel bir hava karşılıyor bizi. Şehirde biraz daha dolaştıktan sonra bu sefer Erie Gölü’nün kuzeyinden Kanada toprakları içinden Sarnia’ya doğru gideceğiz. Burası ABD Kanada sınırı ve Huron Gölü’nün kıyısında bir şehir.
Ontario Gölü kıyısını takip ederek ilerliyoruz. Göl boyunca çok güzel ve bakımlı şehirlerin yanı sıra etrafta bir çok şaraplık üzüm yetiştirilen bağlar da var. Uzakta Torornto’nun silueti çok rahat görünüyor. Ama biz batıya sapıp Toronto’yu es geçiyoruz.
Huron Gölü’nün de serin sularında yorgunluğumuzu attıktan sonra ertesi gün tekrar ABD’ye geçiş yapıyoruz. İki ülkeyi birbirinden ayıran doğal nehrin üzerindeki köprüden karşıya geçip gümrük işlemlerimizi tamamladıktan sonra bir ABD şehri olan Port Huron’dayız.
Bu arada bu göller hakkında tekne turu yaparken edindiğim kısa bir bilgiyi de paylaşmakta yarar var. Bütün bu göller birbirleriyle doğal su kanallarıyla birbirine bağlı. Hepsi bu göllere akan dereler, nehirler dışında aslında dünyanın en derin ve en büyük göllerinden biri olan Superior gölünden besleniyormuş. Birleşik kaplar misali dünyanın hacim olarak en büyük tatlı su gölü olan Superior Gölü’nün suları sırayla bu göllere boşalıyor ve Ontario Gölünde sonlanıyor. Aradaki kanallardan büyük gemiler çok rahat bir gölden diğerine geçebiliyor ve şehirler arası yoğun bir gemi taşımacılığı var.
Sarnia’da bir gece geçirdikten sonra ertesi sabah Detroit’e geçiyoruz. Burası ABD otomotiv devlerinin bulunduğu büyük bir şehir. Hal böyle olunca şehrin bir çok yerinde bu firmaların isimlerinin verildiği ya da bu firmalara ait yapılar görmek de tesadüf değil. Şehirle aynı ismi taşıyan nehrin St. Clair Gölü’ne döküldüğü yere kurulmuş olan Detroit’i burada yaşayan birini tavsiyesiyle şehri üstten dolaşan bir trenle dolaşıyoruz. Kısa süreliğine ziyaret edenler için ideal çözüm. Biraz da yürüyerek dolaşınca şehri az çok gezmiş oluyorsunuz. Şehrin karşı kıyısı ise Kanada’nın Windsor şehri.
Öğle yemeğini nam-ı diğer Motown’da yedikten sonra akşam kalacağımız şehir olan Lansing’e gidiyoruz. Burası Michigan State Üniversitesi’nin bulunduğu bir öğrenci şehri. Bu küçük şehirdeki üniversite kampüsü görmeye değer.
Lansing’ten sonra hedefim Michigan Gölü kıyısında Muskogen’e gidip oradan hızlı feribotla Milwaukee’ye geçmekti, ancak bilet almakta gecikince 300 km fazladan yapıp oldukça yoğun bir trafiğe sahip olan Chicago üzerinden gitmek zorunda kaldık. Neyse ki yol boyunca Arda hiçbir zorluk çıkarmadı.
Milwaukee benim en sevdiğim şehirlerden biri. Burası Alman, Polonyalı ve kuzey Avrupalı göçmenler tarafından kurulmuş ve o yörenin kültürel özelliklerini taşıyan, Michigan Gölü kıyısındaki Chicago’dan sonra ikinci, Wisconsin eyaletinin de birinci büyük şehri. New York’tan sonra en kozmopolit bu şehirde biraz turladıktan sonra Wisconsin’de bulunacağımız süre boyunca yanında kalacağımız arkadaşım Aslı ve eşi Pete’in evlerinin bulunduğu kasaba olan Hustisford’a doğru yol alıyoruz. 10 günlük koşturmaca sonunda kalacağımız 4 gün boyunca Aslı’nın Türk ve Ma Naylor’ın da Amerikan yemekleriyle bayağı bir şımartıldık. Bu kadar çok göl olan bu yörede onların evi de Sinissippi Gölü kıyısında.
Bu dört gün boyunca yerimde durduğumu zannetmeyin. Michigan Gölünün kuzeyinde Green Bay ve Winnebago Gölü’nün kıyısındaki Osh Kosh ile kuzeyli Avrupalı yerleşimcilerin kurduğu Cedarburg günübirlik dolaştığımız yerler. Öyle ki San Fransisco’ya uçmadan önce arabayı Chicago’da teslim ettiğimizde yaptığımız toplam yol 2229 mili (3566 km) gösteriyordu.












































































7 yorum:

  1. Sevgili Arman,
    Bu güzel ve detaylı Kuzey Amerika yazısı için teşekkürler. Fotoğraf ekleme konusunda aynı sıkıntıyı ben de yaşadım. Canburk da İtalyada olduğu için çözemedim. Ben de picsaweb'den link vereceğim. Sevgiler Selamlar

    YanıtlaSil
  2. vay sevgili ağbim 5 hafta gez dolaş bu kadar yaz, olur mu hiç? ama zaten -1 diyerek arkası olduğunu belirtmişsin. Şimdi anlayalım: 1) Michigan gölünde yüzdünüz? buna şaşırdım, her mevsim buz gibi bilirdim. 2) hep Arda'nın adı geçti. Nerede diğer fertler? 3) Roller coaster kaçar mıydı? Senin bünyeni bilmesem inanacağım nerdeyse yaşlandığına. 4) abd kanada arası geçişte ayrı vize gerekmiyor galiba? 5) Arda senin pasaportunda mı kayıtlı? Öyleyse yine de izin belgesi gerekli mi? 6) bir gün abd vizesi almak istersem davetiye ayarlayabilir misin... Bu sonuncu menfaatçi yaklaşım oldu, kabul ediyorum :)

    YanıtlaSil
  3. Sevgili Bülent 6. maddede darbeyi vurmuşsun.:)

    YanıtlaSil
  4. Devami var tabi. Bu haftasonuna kadar San Fransiscoyu bitirebilirim herhalde. Kalan aile fertleriyle orada bulusuyoruz. Cocuklarin ayri pasaportu var. Veliye kayitli pasaportla Amerikaya giremiyorsun.

    YanıtlaSil
  5. Selam;
    Bu gezinin başlangıç tarihlerinde kıskançlığımı sevgili Arman'a belirtmiştim.Yazıyı okuyunca kıskançlık kat sayım daha da arttı.:) galiba her bölümünde dahada artacağa benziyor.
    Şaka biryana keyifle okudum ve devamını bekliyorum.Verdiğin bilgiler için teşekkürler.Aileye sevgiler...

    YanıtlaSil
  6. Dünya kazan, Oymakaş'lar kepçe... Bu kepçeden bize sunulan ise bi' kaşık dolu dolu lezzet. // İster inanın ister inanmayın ama ben Rock & Roll Müzesi'ni tercih ederdim.

    YanıtlaSil
  7. Doktor Bey; 6.maddeyi görmezden gelmiş, fark ettiniz mi?

    YanıtlaSil