12 Ocak 2025 Pazar

ANADOLUDA AVRUPAİ VİZYONU OLAN BİR ŞEHİR: ESKİŞEHİR

 ANADOLUDA AVRUPAİ VİZYONU OLAN BİR ŞEHİR: ESKİŞEHİR

Yaklaşık 45 yıl önce Eskişehir’e ilk geldiğimde toz toprak içinde, şehrin ortasından geçen Porsuk çayının kıyısında yürümenin mümkün olmadığı bir şehirdi. O günlerden aklımda kalan iki güzel şey; Has Hamamda yaptığımız damat hamamı ve Regülatörde yaptığımız gezintiydi. 45 yıl sonra Eskişehir’e yeniden geldiğimde ortasında nehir geçen Avrupa kentlerinden biri olarak karşıladı beni. Modern caddeleri, parkları, tramvayları, müzeleri ve Porsuk çayının kenarındaki yürüme alanları ve heykelleri ile.

Bu sürede vizyonu olan ve sanatçı, eğitimci kimliği ile Prof. Yılmaz BÜYÜKERŞEN’in eli değmiş ve Eskisehir bozkırın orta yerinde bir vaha görünümü almış.

Bugünkü Eskişehir ili, Eski ve Orta Çağlarda Yunanca Dorylaion, Latince Dorylaeum ismi ile tanınan bir kentti. Arap kaynaklarında ise şehrin adı Darauliya, Adruliya ve Drusilya olarak verilmiştir. Dorylaion, antik kaynaklarda önemli yolların kavşak noktasında kaplıcaları ile ünlü, ticaret ile zenginliğe kavuşmuş bir Frigya (Phrygia) şehri olarak geçer ve şehrin kurucusu olarak Eretrialı Doryleos gösterilir.

Özellikle Bizans çağında önem kazanan kentte imparator Justinianos'un yazlık sarayının varlığından söz edilir. 19. yüzyılda birçok gezgin ve bilim adamı, bölgeye yaptıklan gezilerin ve araştırmaların sonucunda Eskişehir'in 3 km kuzeydoğusunda, Porsuk Çayı'nın kuzeyinde yer alan bugünkü adıyla Şarhöyük ören yerinin antik Dorylaion şehri olduğunu saptamışlardır. Burası 17 m. yüksekliğinde, 450 m çapında Orta Anadolu'nun orta büyüklükteki höyüklerinden biridir. Burada 1989 yılında itibaren Kültür Bakanlığı ve Anadolu Üniversitesi adına Prof. Dr. A. Muhibbe Darga başkanlığında bir ekip tarafından arkeolojik kazılara başlanmıştır. Halen devam etmekte olan kazılarda, höyükte şimdilik Osmanlı Dönemi'nden ilk Tunç Çağı'na kadar geri giden sürekli bir yerleşmenin olduğu saptanmıştır.

Dorylaion - Şarhöyük, Bizans'ın Selçuklular'a karşı korunmasında büyük rol oynamış ancak 1176'da Selçuklu Sultanı II. Kılıçaslan'ın Bizans İmparatoru Manuel Komnenos'u mağlup etmesinden sonra kent, Selçuklular'ın egemenliği altına girmiştir. Bundan sonra uzun bir zaman yıkık ve terkedilmiş olan Dorylaion-Şarhöyük'ün yakınında, harabenin güneyinde yeni bir yerleşme kurulmuştur. W. M. Ramsay'in bildirdiğine göre, büyük olasılıkla Dorylaion harabelerine Eskişehir adı verilmiş ve bu ad o zamandan günümüze uzanmıştır.

Kurtuluş savaşımızda da iki büyük meydan muharebesi, I. Ve II. İnönü savaşları bu topraklar üzerinde yaşanmıştı.

Bu ziyaretimizde Eskişehir Öğretmenevinde konaklıyoruz. Öğretmenevi kentin merkezinde ve tüm gezilecek yerlere yürüme mesafesinde. Gezimize ilk olarak öğretmenevinin hemen yanındaki Eti Arkeoloji Müzesi ile başlıyoruz. İyi düzenlenmiş zengin içeriği ile görülmesi gereken bir müze.





Müze sonrası hemen hemen görülecek, gezilecek her yeri bünyesinde barındıran Odunpazarı’na doğru yürüyoruz. Odunpazarı’nın girişinde İstanbul’daki Komando Merdivenlerinin bir kopyası karşılıyor. Restore edilmiş rengarenk Odunpazarı evlerinin arasından yürümeye devam ediyoruz.  Sağımızda cam, seramik, ipek sanatçılarının atölyeleri, karikatür müzesi, resim galerileri ve Yılmaz Büyükerşen’in belediye başkanlığı sırasında almış olduğu ödüller, plaketler, hediyelerin sergilendiği müzenin bulunduğu bir Sanat Sokağı kompleksi var. Tüm müzeleri ve galerileri ziyaret ediyoruz. Özellikle Yılmaz Hoca’ya ayrılmış olan müze buradaki görevli arkadaşımızın rehberliğinde daha bir anlam kazandı ve bizi çok etkiledi. Yılmaz Hoca’mıza da sağlıklı uzun bir ömür diliyoruz.




Sanat sokağı kompleksinin hemen yakınında Eskişehir’in Hamam Kültürünü anlatan Hamam Müzesi var.  Ve karşısında da gerçekten Eskişehir için gurur abidesi olan Odunpazarı Modern Müzesi yer almakta. Ve OMM yi geçtikten sonra soldaki ilk sokak içinde eski bir Odunpazarı konağının restorasyonu ile elde edilen bina içinde Modern Cam Müzesi. Muhteşem Cam heykeller ve ekspedisyonların yer aldığı bu galeri müze mutlaka görülmeli. Tarihi sokakta yürümeye devam ediyoruz. Sokağın sonunda sağ kolda bizi tarihi Atlıhan karşılıyor. Eski bir kervansaray olan yapı restore edilerek günümüzde hediyelik eşya ve lületaşı ürünlerin satıldığı bir mekâna dönüştürülmüş.













Atlıhan’dan çıkıp biraz ilerleyince bizi Kurşunlu Camii ve Külliyesi karşılıyor. Külliyenin batı kapısından girişte Klasik Cam sanatları müzesi bizi karşılıyor. Cami binasının hemen arkasındaki külliye yapısında Eskişehir’in ünlü Lületaşından işlenmiş eserlerin yer aldığı muhteşem bir müzeyi ziyaret ediyoruz. Hem ortamın mistik havası hem de Lületaşı ürünlerinin üzerindeki inanılmaz işçilikler bizi derinden etkiliyor.





Kurşunlu Camisini de ziyaret ettikten sonra caminin ana kapısından Arasta’ya çıkıyoruz. Arastadaki Kırım Tatar Türkleri Anı evini ziyaret ediyoruz. Eee serde baba tarafından Tatarlık var.

Restore edilmiş Odunpazarı evlerinden birinde kahvemizi içip dinlenmek üzere öğretmenevine dönüyoruz.

Biraz dinlenip ısındıktan sonra – Aralık ayının başı olduğu için hava güneşli olmasına rağmen ayaz nedeniyle çok soğuk – gün batımında Porsuk çayının kenarında yürüyüş yapmak ve akşam yemeği için dışarı çıkıyoruz. Tertemiz ve bakımlı Hava Şehitleri şehitliğinin yanından geçip Millet bahçesi üzerinden ünlü Doktorlar Caddesine ve Köprübaşına geliyoruz. Porsuk Çayı üzerinde dökme demirden ve çiçeklerle süslenmiş korkuluğu ile köprü bana Strasburg Petit Venice’de gördüğüm köprüyü hatırlatıyor.






İş çıkış saati olduğu için gerek Köprübaşı gerek Doktorlar Caddesi çok kalabalık. Doktorlar Caddesinin bir paralelindeki Porsuk Çayının yanına iniyoruz ve gün batımına doğru yürüyoruz.

Doktorlar Caddesi üzerindeki bir restoranda akşam yemeğimizi yedikten sonra rotamızı Haller Gençlik Merkezine çeviriyoruz. Eski Hal binası iken restore edilerek kafelerle, gıda işletmeleri ile hediyelik eşya satan dükkanları ile gerçekten bir gençlik merkezi olmuş. Anadolu Üniversitesi ve Osmangazi Üniversitesi ile bir öğrenci kenti olan Eskişehir için gerek Porsuk çayının iki yakasındaki mekanlar gerek Haller Gençlik merkezi öğrenci gençlerin ilgi merkezi konumunda.

Eskişehir’de ikinci günümüze güneşli ama soğuk bir havada Sazova Parkıyla başlıyoruz.



400.000 metre karelik araziye kurulu olan tematik park, öncesinde ziraat fakültesinin boş arazisiyken Eskişehir'in en büyük parkı olma özelliğine sahiptir. İçerisinde 1200 kişi kapasiteli tiyatro yapısı bulunmaktadır. Eskiden fabrika işçilerinin ulaşımını sağlayan dekovil treni parkımıza gelen ziyaretçilere nostaljik bir tur fırsatı sağlamaktadır. 25000 metrekarelik gölet su sporları için tasarlanmıştır. Sazova Bilim Kültür ve Sanat Parkı içerisinde ziyaretçilerimizi bekleyen Masal Şatosu, Kalyon Gemisi, Bilim Deney Merkezi, Sabancı Uzay evi, Hayvanat Bahçesi ve Eti Su Altı Dünyası görülmeye değer yapılarıdır.

Sazova Parkı sonrası yeni rotamız Yılmaz Büyükerşen’in yarattığı içindeki yapay plajı, yürüyüş yolları, heykelleri, binicilik tesisleri ile keyifli bir yaşam alanı sunan Kentpark.




Kent Park da bizzat Yılmaz Büyükerşen’in yaptığı heykeller ile süslenmiş. Kentpark içindeki güzel bir tesiste yapay göle karşı Eskişehir’in meşhur Çiböreği ile öğle yemeğimizi yiyoruz.

Eskişehir’e gelip de Devrim arabası müzesini görmemek olmaz. TÜRASAŞ bünyesindeki müzeyi ziyaret edip Devrim yaratılırken geçen süreci ve Devrimi arabasını görüp Kanlıkavak parkında mola veriyoruz. Sonbaharın tüm renklerini taşıyan ama soğuk nedeniyle tenha olan parkta sıcacık kestane kebap ile ellerimizi ısıtıyoruz.

ARALIK 2024

Yazı ve Fotoğraflar:

Mehmet Cengiz Tümer

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder