21 Eylül 2017 Perşembe

ALSACE ŞARAP ROTASI

ALSACE ŞARAP ROTASI
Romantik Yol, Çınque Terre ve Toscana Vadisinin ardından bir başka temalı gezi rotamız :
  
 “ Alsace Şarap Rotası”.



1   1.  GÜN
Alsace (Alsas), Fransa'nın Almanya sınırında, Ren nehri ile sınırlanmış bir bölgesi. Almanya, Belçika ve İsviçre’ye sınır. Zaten ineceğimiz havaalanı Moulhouse’da üç ülke girişi olan bir havaalanı. 

Moulhouse Havaalanı

Aslında Basel’e iniyorsunuz ama ortak pasaport kontrolünden geçtikten sonra içerde yollar ayrılıyor. O nedenle çıkacağınız kapıya dikkat etmeniz, daha da önemlisi gezi öncesi internet üzerinden araç kiralıyorsanız Fransa’daki ofisinden olmasına dikkat ediniz Fransa ve Almanya AB üyesi oldukları için ikisi de Fransa kapısını kullanıyor.
Gelelim Alsace’nin kısa tarihine… Gezmeden önce nereye gittiğimiz bilmekte fayda var. Yoksa bizim gibi “ Biz yanlışlıkla Almanya’ya mı geldik” diye düşünürsünüz. Gerçekten de mimarisinden köy ve kasaba isimlerine kadar her şey Almanya’yı çağrıştırıyor
1240 lı yıllarda Avusturya İmparatorluğuna bağlı olan bölge, daha sonra zengin kömür ve demir yatakları nedeniyle Almanya ve Fransa arasında sürekli el değiştirmiştir. 1. Dünya savaşının çıkış nedenlerinden biri olan Alsace _ Loirente anlaşmazlığı sonucu bölge önce Almanya’nın işgali, ardından Almanya’nın savaşı kaybetmesi sonucu Versailles antlaşması ile tekrar Fransa’ya geçmiş. Bölgenin kaybını sindiremeyen Hitler 2. Dünya Savaşında tekrar işgal etmiş fakat savaşı kaybetmesiyle bölge sessiz sedası tekrar Fransa yönetimine geçmiştir.

Çekirdek gezi grubumuz ve Ford C-Max imiz

30 Ağustos ve uzatılmış Kurban Bayramı tatilini fırsat bilip uçak biletlerimizi alıp, booking.com dan otel rezervasyonlarımızı ve Hertz’den araç rezervasyonumuzu altı ay önceden yapmıştık. – Böyle popülist politikalarla yönetilen ülkede bayram tatilinin uzatılmasını tahmin etmek zor değil. –
Alsace bölgesine iki uçuşla gidebilirsiniz. Ya bizim yaptığımız gibi Basel – Moulhouse üzerinden ya da Strasbourg üzerinden. Güzel bir uçuş sonrası 13.15 de Basel’e iniyoruz. Altı kişi olduğumuz ve 7 koltuklu Ford Grand C-Max ( 570 € / 6 gün ) kiraladığımız için valizleri sırt çantası boyutunda tuttuğumuzdan bagaj bekleme sorunu olmadan hızlıca çıkış yaptık. Hertz’den çok güler yüzlü bir görevliden rezervasyon yaptırdığımız aracımızın işlemlerini yaptırıp, teslim aldıktan sonra araca yerleştik. Yapış yapış yağmur sıcağı bir hava bizi karşılıyor. Ama biz biliyoruz ki bu geceki yağmurla birlikte ertesi gün sıcaklıklar 9 – 10 derece birden düşecek.
Navigasyona otelimizin adresini girip Strasbourg’a doğru yola çıkıyoruz. Aslında Moulhouse ve Colmar’dan başlayıp yukarı doğru da bu tur yapılabilinir. Fakat tüm okuduğum bloglarda Strasbourg’dan Colmar’a doğru inmenin daha etkileyici olduğunu yazıyordu, biz de öyle yaptık.
Saat 16.00 gibi otelimizdeyiz. Otelimiz çevre yoluna 700 metre tarihi şehre ise 15 dakika yürüme mesafesinde. Otele yerleşip yarım saat ihtiyaç ve dinlenme molası verip tekrar lobide buluşuyoruz. Bugün Strasbourg’un tarihi kent merkezini keşfedeceğiz. Evine dönme telaşındaki insan kalabalığını ve tramvay duraklarını hızla geçip tarihi kent merkezine ulaşıyoruz. – Yolumuzun üzerinde çiçeklerle bezenmiş köprülerde soluklanmayı ve fotoğraf çektirmeyi ihmal etmiyoruz.-

Strasbourg

Belediye binası olduğunu düşündüğümüz binanın önündeki meydan havuzlarla, dev çiçek saksılarıyla süslenmiş. Şaşılacak bir şekilde ayaklarını havuza sokmuş onlarca anne çocuklarının külot ile havuzun içinde oynamalarını izliyor. Bir ara acaba Basmane’de ya da Konak’ta mıyız diye şüphelenmedim değil.






Bu arada havadaki pus yerini kara yağmur bulutlarına bırakıyordu. Belediye Meydanını geçip Katedral’e doğru ilerledik
Devasa bir katedral. Bunda da kahverengi taşlar oya gibi işlenmiş. Önünde geniş bir meydan ve bu meydana çıkan her biri mücevher gibi işlenmiş adeta maket görünümünde binaları barındıran sokaklar açılıyor. Katedralin çevresini ve ara sokakları dolaşıp bulduğumuz bir marketten alış veriş yapıp çiselemeye başlayan yağmurla birlikte otelimize dönüyoruz. Yağmur nedeniyle meydandaki kafeler ve restoranlar masa ve sandalyelerini topladığı için bu akşam yemeğini otelimizde halledeceğiz.


Yemek sonrası hızını azaltan yağmurla birlikte tekrar tarihi kent merkezine yürüyoruz. Yağmur sonrası gece ışıkları ile çok güzel görüntüler sunuyor bize. Yorgunluğumuzu motosiklet temalı bir barda yerel biraları ile atıyoruz.

     2. GÜN
OBERNAI VE PETİTE FRANCE

Sabah bulutlu ve her an yağmaya hazır bir havaya uyanıyoruz. Kahvaltı sonrası navigasyonumuzu köy yollarından gidecek şekilde ayarlayıp Onernai’ye doğru yola çıkıyoruz. Bugünkü programımız Obernai ve Schenkerberg bağ yolunu yapmak ve öğleden sonra da Strasbourg’a dönüp Petite France’ı gezmek.
Strasbourg’dan çıkıp köy yollarına düştüğümüzde öncelikle sağlı sollu mısır tarlaları sarıyor çevremizi. Hayvan yemi siljı yapmak için ekilmiş mısır tarlaları uçsuz bucaksız uzanıyor. Ufak tefek köylerden geçiyoruz. Her biri tertemiz ve bütün evlerin bahçeleri ve pencereleri sakız sardunyalarla bezenmiş. Köylerin giriş çıkışlarında büyük saksılarda rengârenk çiçek aranjmanları.



Programımızda olmamasına rağmen bir köy çok hoşumuza gidiyor ve mola veriyoruz. Sabah sessizliğinde köyün ana caddesinde biblo gibi evlerin arasında yürüyoruz. Yolun karşı kaldırımında çiçeklerle bezenmiş küçük bir meydan ve geniş avluya açılan cümle kapısını asmaların süslediği şarap tadım merkezi. Avluya giriyoruz kimseler yok. Kapıdaki yazıda saat 11.00 – 13.30 ve 15.30 – 17.30 yazısını görünce sadece fotoğraflamakla yetiniyoruz.

Pazaryeri

Obernai’ye vardığımızda aracımızı çok bakımlı bir mezarlığın altında ağaçlar arasında ayrılmış otoparka bırakıyoruz. Yolun sonu hemen kiliseye çıkıyor. Ellerinde Pazar çantaları ile gelen insanların ters yönünde yürüyoruz. Kilisenin önündeki meydan ve hemen aşağısındaki meydanda Pazar kurulmuş. Sebze meyveden kızarmış tavuğa yerel yemeklere, hamur işi ve tatlılara kadar her şeyi bulabilirsiniz. Bu kalabalık ve Pazar tezgâhları bizim fotoğraf almamızı biraz güçleştiriyor ama böyle bir şeye de tanık olduğumuz için şikâyetçi değiliz.

Katedral


Maison Romane

Turizm ofisini bulup köyün haritasını alıyoruz. İki rotamız var. Birincisi yaklaşık bir saat süren belirli bir yürüyüş parkurunu izlediğiniz rota diğeri şehri çevreleyen surların üzerinde yapabileceğiniz yaklaşık yarım saat süren ikinci rota. Biz çiseleyen yağmur altında birbirinden sevimli, rengarenk, pencereleri sakız sardunyalarla bezenmiş evler arasında haritamızı takip ediyoruz.


Sinagog

İlki 13th yüzyılda inşa edilmiş şapel ve kulesi sonra sırasıyla Maison Romane, Placa de l’Etolie, Eglise Saints Pierre et Paul, Altı kovalı kuyu, Şehir Salonu, Fastinger Bahçesi, Sinagog, Kasaplar binası, şehir surları ve Saint Odile çeşmesi.

6 kovalı kuyu

Hepsini dolaşıyoruz. Yağmurun hızlandığı bir ara kahve molası veriyoruz, yeniden devam ediyoruz. Öğle yemeği için bu bölgeye özgü Tarte Flammbe yemek için köy ve çiftlik temalı bir restorana oturuyoruz.

Tarte Flammbee ve şarap molası

             Tarte Flammbee bizim lahmacun hamuruna benzer bir hamur üzerine ekşi krema, soğan ve bacon ( domuz salamı) parçalarından oluşan ve lahmacun gibi fırında pişirilen bir lezzet. Bu temel üzerine siz istediğiniz malzeme ilave ettirebiliyorsunuz ya da bu şekilde klasik olarak yiyebiliyorsunuz. Eğer çok aç değilseniz bir tanesi iki kişiye yeterli gelebiliyor. Bir tanesi 9.50 € . Yanında da yöreye özgü beyaz şarap söyledik.



Schenkenberg bağları

Öğle yemeği sonrası aracımızı park yerinde bırakıp Schenkerberg bağ yoluna yöneldik. Mezarlığın karşısından karşıdaki tepeye sarıyoruz. Yaklaşık bir kilometre tırmandıktan sonra tüm Obernai’ye hâkim tepedeki 2. Dünya savaşında şehit olmuş 40.000 asker için dikilmiş anıtın bulunduğu seyir tepesinde hem soluklanıyoruz, hem Obernai’yi tepeden seyrediyoruz ve fotoğraflıyoruz. Karşımızdaki dağın zirvesindeki Saint Odile Manastırının üzerinde şimşekler çakıyor.
Schenkerber bağ yolunun başlangıç noktası da burası. Bağların arasında yaklaşık üç kilometre uzunluğunda bir yürüyüş yolu, üzümler dallarında, henüz bağbozumu yapılmamış. ( Meraklısına not; bu bölgede üzüm olarak Pinot Noir yetiştiriliyor.) Bir süre yürüyoruz tüm bağ yolunu tamamlamadan hevesimizi alınca kestirmeden Obernai merkeze, aracımızın yanına iniyoruz
Bu kez çevre yoluna çıkıp daha hızlı bir şekilde Strasbourg’a dönüyoruz. Aracımızı otelimizin parkına bırakıp ihtiyaç molası verdikten sonra Petit France turu için lobide buluşuyoruz. Dün katedrale giderken fotoğraf çektirdiğimiz köprüden sağa dönüp kanal boyunca 15 dakikalık bir yürüyüşle Petit France’ın girişine varıyoruz.

Petite France girişi




Burası kanallarla bölünmüş, taşıt girişine kapalı, rengârenk çiçeklerle bezenmiş köprüler ve rengârenk maket gibi evlerin yer aldığı bir bölge. Keyfini çıkararak sindire sindire dolaşıyoruz. Strasbourg’ta gezi tekneleri ile kanallarda gezebiliyorsunuz. Tur yaklaşık bir saat on beş dakika kadar sürüyor. Bu turda Strasbourg’un AİHM ve AP binasının bulunduğu modern kısmını görme şansınızda var. Tekneler Petite France’dan Katedral yönünde çıktıktan sonra Katedralden sağa giden sokağı kanala kadar takip ettiğinizde genişçe bir parkın kıyısından kalkıyor. Buradaki ekrandan kalkış saatini, gemideki yer durumunu görmeniz ve otomattan biletini almanız mümkün. (13 €/kişi ). Biz beş dakika farkla tekneyi kaçırdığımız için diğerini beklemedik ve kanal turu yapmadık. Colmar’da, Petite Venice de yaptık ama buradakinin yerini tutmaz. Eğer fırsatınız olursa yapmanızı öneririm.
Akşam yemeği sonrası gençler dün akşamki bara giderken biz eşimle otelde istirahate çekiliyoruz.
  
3.GÜN
MONT SAINTE – ODİLE, ITTERSWILLER, DAMBACH, HAUT KOENIGSBOURG
Üçüncü günümüz en yoğun programımızın olduğu gündü. Valizlerimizi aracımıza yükleyip Strasbourg’daki otelimizden ayrılıyoruz. Bugün navigasyonda ilk rotamız Mont Sainte Odile. Bir dağın tepesindeki manastır.. Köy yollarında mısır tarları ve sonrasında bağların arasında küçük sevimli ve çiçeklerle bezenmiş köylerden geçerek yolumuza devam ediyoruz. Bir yol ayrımında sapağı kaçırıyoruz ve yüz metre sonra kendimiz sevimli bir kent kapısında buluyoruz.





Boersch. Ve programı bir kez daha deliyoruz. Aracımıza köyü baştanbaşa geçtikten sonra – çünkü park yeri bulamıyoruz.- çıkış kapısının dışında park yeri bulabiliyoruz. Rengârenk orta Avrupa mimarisindeki evlerin ortasından yürüyerek köy meydanına iniyoruz.
Köy meydanında yaşlı bir Fransız teyze bize kilisenin bahçesindeki aziz heykeli hakkında Fransızca bir şeyler anlatıyor. Anlamadığımızı görmesine rağmen büyük bir çabayla vücut dilini de kullanarak anlatmaya devam ediyor. Anladığımız kadarıyla bu aziz köyün koruyucu azizi imiş. Köy meydanındaki stanttan Sainte Odile bölgesi ile ilgili broşürler alıyoruz. Bu broşürler gezimizin bu bölümüne yeni bir bakış açısı getirmemize neden oluyor. Sainte Odile aslında sadece dağdaki manastır değilmiş. Sainte Odile; bu azizin koruyuculuğunu yaptığı bölgenin adı. İrili ufaklı 12 köyü içeriyor. Özellikle şarabın ve şarap tadım merkezlerinin en çok bulunduğu yer. Özellikle Ottrott ve Rosheım de çok sayıda olmak üzere hemen hemen her köyde şarap tadım merkezi var. Rosheım’ı geçmiştik ama Ottrott yolumuzun üstündeydi, rotamızı buraya ve buradaki şarap tadım merkezlerine çevirdik.



Ottrott dağların eteğindeki düzlüğe geniş bir şekilde yayılarak kurulmuş bir köy. Köyün çevresinde daha çok modern –fakat zevkli- evler köyün merkezine ilerledikçe yöresel mimariye dönüyor. Yine sevimli, rengârenk ve çiçeklerle bezenmiş.
Önce kilisenin hemen altında köyün girişindeki çok sevimli bir binadaki turizm ofisine giriyoruz. Hoş sohbet bir bayandan bayağı detaylı bir bilgi alıyoruz. Köydeki üç tadım merkezinden şu an ikisi açıkmış. Hemen yakınımızdakine giriyoruz. Son derece sevimli bir şarap evinde son derece sevimsiz bir kadınla karşılaşıyoruz. İngilizce bilmiyor ya da konuşmuyor. Altı kişiye üç kadeh çıkardı ve iki cins şarap tadımı yaptırdı. Ama gayet gönülsüzce. Eh biz yine de teşekkür ederek şarap almadan çıktık. 



Diğer tadım yeri köyün aşağısında, sevimli bir avludaki maket gibi evin mahzenindeydi. Avluda kimse yoktu, zili çaldık. İki saniye sonra bizim rahmetli Ahmet Mete Işıkara gibi askılı pantolonuyla bir amca geldi ve hoş geldiniz diyerek bir dakika müsaade isteyip eve çıktı. Bir dakika sonra anahtarla inip mahzeni açtı ve üzerine pötikareli örtü serili masanın etrafına bizi davet etti. Hepimize bir kadeh verdi. İki şişe şarap getirdi önce biri hakkında bilgi verdi ve kadehlerimize bölüştürdü. Nasıl degüstrasyon yapacağımızı güzelce tarif edip tatmamızı istedi. İkinci şişeden de tadım yaptıktan sonra üç şişe şarap kucağımızda ayrılıyoruz sevimli ev sahibimizden.

Mont Sainte Odile





Bir sonraki durağımız Mont Sainte- Odile. Ottrott’tan sonra içine ışığın sızamadığı orman yolunda dağın zirvesine tırmandık. Geniş bir Alsace coğrafyasını kuş bakışı gören etrafı dik kaya yamaçlarla çevrilmiş tepeye kartal yuvası gibi kurulmuş manastır. Manastırın ana binası bugün otel olarak kullanılıyor. Ana binanın yanındaki binada da üç restoran ve sergi salonu bulunuyor. Dik kayalıkların üzerinde manastırı çepeçevre saran yürüyüş yolu ve duvarların çevirdiği bahçede Melekler Şapeli ve Gözyaşı Şapeli bulunuyor. Ottrott’taki şarap tadımı yaptığımız yerdeki sevimli amca; eğer Gözyaşı Şapelinde sessizce dua edersek oradaki ruhaniyeti hissedebileceğimizi söylemişti.
Daha çok öğrenci kantinine benzeyen sel servis restoranda Mezgit tava ve patates kızartmasından oluşan menümüz ( 7 € ) ile öğle yemeğimizi yiyoruz. Bu restoran 12.00 ile 14.00 arası yemek veriyor. Bu saatler dışında içecek ve aperatif atıştırmalıklar bulabilirsiniz.
Uydunun bile Navigasyonu görmediği sık ormandan tekrar ovaya iniyoruz ve Itterswiller’ye doğru direksiyon kırıyoruz.




Itterswiller, genişçe bir sırtın üzerinde iki üç kilometrelik bir yolun iki kenarına sıralanmış rengârenk evlerden, şarap dükkanlarından, şarap tadım merkezlerinden oluşuyor. Yolun sağında üzeri bağlarla dolu yamaçlar aşağılara uzanıyor. Ana cadde belli aralıklarla asmaların oluşturduğu taklarla süslenmiş. Bu yol üzerinde yaklaşık on, on beş tane şarap tadım merkezi var. Biz ikisini denedik.



Itterswiller
Itterswille’den ayrılırken alt açıdan köyün bir de panoramasını çekiyoruz.

Dambach




St. Sebastian Şapeli

Şimdiki rotamız 1500 yılından ortaçağdan kalma evleri ile Dambach. Şehrin üç kapısından biri olan kuzey kapısından giriyoruz. Bizim girdiğimiz kapı Neuthor, diğer kapılar Unterthor ve Grendelthor.  Aracımızı kapının hemen dışındaki otoparka bırakıp kapıdan yürüyerek geçiyoruz. Köyün nispeten yeni caddesinden ara sokaklara dalıp Sinagog, Ayı Çeşmesi “ Stockbrunne”, Rönesans evi, büyük yola taşan ahşap balkonları ile ortaçağ evlerinin ve de turizm ofisinin olduğu küçük sevimli meydana geliyoruz. Turizm ofisinden hem harita alıyoruz hem de köy hakkında bilgi. Şehri en güzel şehrin girişindeki sağdaki tepede bulunan St. Sebastian Chapel’inden görebileceğimizi öğreniyoruz. Meydandaki kafelerden birinde -İngilizce konuşan nadir Fransızlardan orta yaşlı bir teyzemin işlettiği kafede- hem kahve molası veriyoruz hem sohbet ediyoruz. Kahve sonrası yine ara sokaklardaki ortaçağ evlerinin arasında otoparka ulaşıyoruz. Aracımızı alıp hemen 300 metre yukardaki şapeli ziyaret ediyoruz.

Haut Koenigsbourg

Bugünkü programı epey aştık. Selestat’ı ertesi güne aktarıp son ziyaretimizi Haut Koenigsbourg’a planlıyoruz. Saat 17.00 e yaklaştı. Tüm bloglarda yolunun güzelliğini okuduğum şatoya tırmanmaya başlıyoruz. Yaklaşık yarı saatlik sık ve koyu orman tolunda tırmanıp zirveye varıyoruz. Tek tesellimiz gün içinde çok yoğun olan ve zaman zaman iki saatlere varan tırmanışı kısa sürede yapmak ve park yeri bulabilmek oldu. Şato tüm Alsace ovasını panoramik görecek bir şekilde kırmızı tuğladan yapılmış. En son ziyaretçiyi 17.30 da aldıkları ve kapıyı da 18.30 da kapattıkları için şatonun içine giremedik. Dışarıdan fotoğrafladık ve ortaçağ bahçesini gezebildik. Zaten bu destinasyonda amaç hedef değil yoldu ve biz de bunu sıkıntıya düşmeden başarmıştık.
Şimdi istikamet Colmar ve Colmar Ibıs Budget.

*Devam edecek
*Yazı ve fotoğraflar: Mehmet Cengiz TÜMER
Eylül 2017




1 yorum:

  1. Rabbim sağlıcakla tekrarını nasip etsin ama beni de içine dahil etsin..

    YanıtlaSil