17 Eylül 2010 Cuma

Milano


Bayram sabahlarını çok seviyorum, her bayramın kendine has bir kokusu var bana göre.
Bu Ramazan bayramını kendime ayırdım. Değerli arkadaşım Çiğdem Karabulut ve yine Çiğdem vasıtasıyla tanışma fırsatı yakaladığım Sevgili Zehra ile üç gezgin olarak İtalya’ya yol aldık.

Merak duygusu, heyecan duygusu, yeni yerler keşfetme isteği, ve bunların birleştiği yer; İtalya şehri!

İşin aslı ben bu gezide herşeyden önce kendi hayalimde canlandırdığım İtalya^dan farklı bir yer görekmiydim, bunu merak ediyordum. Ki hayalimdeki İtalya ile gördüğüm İtalya arasında bir fark yokdu. Tam da düşündüğüm gibiydi herşey, sadece biraz da olsa Venedik şehri beni biraz şaşırtmışdı.

İlk durak Milano;

Modanın başkenti Milano. Bayanların en çok görmeyi arzu ettikleri şehir Milano. Belki de bu İtalya gezimizde en çok Milano’yu beğendim diyebilirim. Çünkü merak ettiğim ya da ilk kez görme fırsatı yaşadığım yerler için daha çok yerleşik hayat dikkatimi çekmekde, Milano’da da kendine has bu yerleşik/doğal havayı yakaladım.

Başarılı bir uçuş ile Milano Hava alınına iniyorduk, Çok büyük olmayan bu hava alanında kolayca istenilen yere ulaşmak mümkün.

İtalya'da en eğlenceli anlar herkesin yaşadığı gibi lisanlarını şiir gibi dinlediğinizde gerçekleşmekde. Ne kadar etkileyici, ne kadar melodik bir o kadar da eğlenceli bir dilleri var...

Zaten seyahate çıkmadan önce Çiğdem ile bir kaç İtalyanca kelime ezberi yapmışdık, bu açıdan kendimizi daha güvende hissedebilirdik.

Bugün Milano'da sadece birkaç saat kalabilmemiz mümkün olacakdı.

Havaalınından çıkıp da şehir merkezine doğru otoban üzerinden yol sizi geniş caddeler ile şehir merkezine doğru ulaştırmakda. Yol boyunca binaların en çekici yanı balkonların çeşit çeşit çiçeklerle dolu olması. Bunun dışında pek çok Avrupa Şehrindeki gibi, göz alıcı ya da mimari açıdan çarpıcı yapılar bulunmuyor, çok nadir olarak caddede birkaç yapı sizi etkileyebilir. Ancak yine de küçük pencereli çok katlı binaların balkonlarında bulunan küçük botanik bahçeleri etkileyici ve dikkat çekici şüphesiz. Hani pek çoğumuzun çocukluğundan bildiği ortanca çiçekleri bina balkonlarda çokça göze çarpmakda. Her balkon rengarenk küçük birer bahçe şenliğinde eğlenceli, hoş görünmekte...

Başka şekilde yine caddeler boyunca bisiklet otoparkları ve vespa otoparkları beni benden almaya yetiyor. Öyleki alışık olduğum İstanbul trafiğinden çok farklı olarak her yer iki teker dolu. Sınıf farkı olmaksızın bu şehirde besbelli hemen hemen herkes iki teker kullanmakda. Bu da sanırım trafiği bir nebze olsun daha keyifli hale getirmekde. Aynı şekilde, İstanbul’da çok nadir görebileceğiniz Smart araçları her köşe başında karşıma çıkıveriyor. Ciks tiplerin bile bu şirin araçları kullanıyor olması şehrin kendine has bir havası olduğunu hissetiriyor.

Otobüs ile gerçekleşen bu kısa şehir turumuzu merkezde sonlandırıyorduk. Merkeze adım atıp da tam karşımda gözlerimi kamaştıran şey aslında beni şaşırtmakdan öte çok başka hislere götürdü. Bu muazzam yapı tam da şehrin göbeğinde hala sapa sağlam ayakda durabiliyordu. Yüzyıllardır burada kaç kişiye tarihin yaşanmışlığını simgelemişdi acaba? Duomo Katedral'i muazzam büyüklükde, dim dik ayakta sizi selamlıyor. İlk gördüğünüz andan itibaren de siz onu hayran hayran selamlıyorsunuz. Bu şaşkınlığın sonrasında merak duygusunun yardımı ile bu yapının 500 yıl sonrasında tamamlandığını öğrenmek de şaşkınlığıma şaşkınlık katıyor. Yapının sivri kule yapıları, en üste Aziz Meryem Heykeli ile büyüleyici. Her yolun katedrale çıkıyor olması bulunduğu konumu ve önemi gösteriyor. Aynı anda 40,000 kişiyi ağırlayacak kadar büyük alana sahip olması zaten nasıl bir yapı olduğunu ortaya koymakta. Katedralin dış cephesindeki işlemeler olağanüstü güzellikde. Gotik sanatının inceliği, İtalyan kültürünün zevkiyle buluşmuş ve ortaya inanılmaz bir yapı çıkmış. 135 kulesinden en yükseği 107.5 m. ve üzerindeki Madonna heykeli altından yapılmış. Katedralin içi de dışı kadar büyüleyici. Muhteşem işlemelerin yanında, heykeller ve tablolar da büyüleyici.

Bu yapının büyüsü ile La Scala Opera binasını görmek için adımlarım hızlanıyordu. Yakın zamanda kaybettiğimiz Leyla Gencer'in de burada temsiller sunduğunu bilmek hoş bir duygu yaratıyor. Bina tahmin ettiğim kadar görkemli bir yapı değildi. TR.'de görebileceğiniz düz bir bina havasında merkeze konumlanmış, ancak gelmiş geçmiş en güzel operaların sahne aldığı bir yer. Ayrıca keskin kuralları olması da değerini ve önemini sanata karşı değeri de arttırmaktadır. Her yıl 7 Aralık'da sahne perdelerini aralıyor. Burada bir kaç fotoğraf çekip, aynı meydanda bulunan Galleria Vittorio Emanuele II çarşına gidiyorduk. Belki de burada sadece bir gününüzü sıkılmadan harcayabilirsiniz. Rengarenk, ışıl ışıl, pırıl pırıl, ferah bir çarşı burası. Gündüzü ayrı gecesi ise başka ayrı size kucak açmakda. Çeşit çeşit mağazaları, çeşit çeşit restoranları ve cafeleri, kitap dükkanları ile her kişiye merhaba demekde.

Yerden tavana kadar mimarisi gözleri büyülemekde, en keyifli alışverişlerin hatırlanacağı çok görkemli kocaman bir pazar alanı burası. Ancak fiyatlar görkemine uygun şekilde yüksek. Restorantlar çok şık, yemek sunumları çarşıya yakışır güzellikde, hem eğlenceli hem de çok romantik bir atmosfer hakim burada. Biz de buraya gelmişken, güzel bir yemek ile leziz şaraplarımızı yudumluyoruz. Etraf şıkır şıkır insanlarla dolu. Özgür bir atmosfer hakim, çouğunlukla bu tarz yerlerde sınıf farkları gözetilir gibi hissedilse de ortam her sınıfa özgür olan sunmakda... Yemek yerken etrafı izlemek, kare kare fotoğrafları kayıt etmek çok keyifli. Seviyorum düzenli yaşamı ve düzenli insan manzaralarını:)

Kahvelerimizi de içtikten sonra, birkaç gün sonra tekrar Milano şehrine gelmek üzere, Venedik'e gitmek üzere buradan ayrılıyorduk.

Milano'da ulaşım çok kolay, her keseye uygun ulaşım mümkün, ancak taksi ile ulaşım sağlamak isterseniz taksi ücretleri biraz pahalı olabilir. Biz otobüs ile yolculuk etmeyi tercih ediyorduk. Ancak başda da belirttiğim üzere her sokak başında size iki teker sesleri merhaba demekde. Beni en çok şaşırtan da motor kullanan kişilerin ne kadar şık olduğuydu, bayanların topuklu ayakkabıları ile, erkeklerinse takım elbiseleri ile sürüş keyfi yapmalarıydı. Yerleşik yaşamın bu kadar kendine özgü olması gerçekten çok güzel kareler ortaya koymakta.

Milano kendine özgü yapısı, yaşam şekli ile büyüleyici, bu şehri gezmek için dört gün yeterli olabilir. Como Gölü'nü de görmeden bu şehirden ayrılmamak gerekli. Biz bu kez Como Gölü'nü göremedik ancak en kısa zamanda burayı da seyahat listeme dahil edeceğim.

Milano ekonomik gücüne yakışır şekilde varlığını sürdürmekde. EXPO 2015'i neden Milano'nun aldığını anlamak, Milano'yu gördükten sonra daha anlaşılır olmakda...

1 yorum:

  1. Teşekkürler Fethiye,
    şubat ayında biraz soğuk ve yağmurlu bir günde yaptığım milano gezşisini anımsadım. Biz otobüsten çok 3 günlük kart alıp metro ve tramvayı kullanmıştık.

    YanıtlaSil