20 Ekim 2009 Salı

Bologna La Rossa








Her gezinin, her gezginin bir hikayesi vardır. 10 Ekim de gittiğimiz Bologna'nın da böyle bir hikayesi var. Yaklaşık bir ay öncesine dayanan. Sienadaki günlerimizde karar vermiştik Bolognaya gitmeye. 8 Ekim benim, 11 Ekim de Yunusun doğumgünüydü ve evlerinden 11 ay uzak kalacak bizler yalnız kutlamak istemiyorduk. İki tarihin tam arasına denk gelen 10-11 Ekim haftasonunu herkese eşit mesafedeki Bolognada kutlama yaparak geçirelim istedik. İşte yolculuk böyle başladı.

Tarihler 9 Ekim Cuma çoğu akşam olduğu gibi König Barda oturuyoruz ama bu akşamın bir özelliği var. O da Harinin bize rakı ve meze sözü vermesi. Meze dediğim domates ve peynir ama yetiyor. Ve geceye bir de sürpriz doğumgünü dahil oluyor. Doğumgünümü kutlamanın mutluluğu ve rakının güzelliği ile saat iki buçuk gibi yurda dönüyorum. Yolculuğum saat dört buçuk sularında başlayacak saat 5 te trenim kalkıyor. İnternetten son defa Bolognaya dair okuduklarımı kontrol ediyorum. Çantamı hazırlıyorum ve yollar beni bekliyor.

Saat beşe çeyrek kala istasyondayım. Kapılar kilitli. İstasyonun önündeki taksiciye soruyorum. Kapılar beşte açılır diyor. İstersen ileriden perona girebilirsin. Tarif ettiği yerden perona giriyorum trenim beni bekliyor. Görevliler son kontrollerini yapıyor. İstasyonda görevliler dışında iki yolcuyuz.


Saatler sekiz buçuğu gösterirken bütün gece hiç uyumamış bir insan olarak Kırmızı Bolognaya varıyorum ve bekleme salonunda diğerlerini bekliyorum. Saat 11 gibi grubumuz treni kaçıran iki eksikle harekete hazır. Öncelikli amacımız hostele yerleşmek ama hostel şehre çok uzak. Biz de ucuz bir otele yerleşmeye karar veriyoruz. Bu arada *lı otellerin 25€, **lı olanların 35€ ve ***lı olanların 50€ civarından başladıklarını tecrübe ediyoruz. Bize en uygun olanı ve şehir merkezine de yakın olan Pensione Marconi ye yerleşiyoruz. Kızlar dört kişilik odayı paylaştıklarından kişi başı 25€ biz ise Yunusla beraber iki kişilik odayı paylaştığımız için 35€ fiyatlarla karşılaşıyoruz. Ama adaletsizlik istemeyen kızlar bizim oda paramızı da bölüşüyor ve kişi başı 28€ gibi bir fiyata kalıyoruz.


Sırada Bologna turu var. İlk durak Piazza Maggiore, Piazza del Nettuno da Neptün heykelinin ve çeşmesinin fotoğraflarını çekerek Piazza Maggioreye giriyoruz. Aslında görülecek yerleri bu kadar diyebilirim. Bir de İki Kuleleri (Due Torri) var. Piazza Maggiore de eski bir saray, Duomo, Piazza Nettuno yer alıyor. Her şeyi bir merkezde toplamış gibiler.

İki kulelerin olduğu meydana gittiğimizde bir sahne kurulduğunu görüyoruz  ve o akşam İki Kuleler Festivalinin olduğunu öğreniyoruz. Akşam geri dönmek üzere bu bilgiyi aklımıza not edip. Avrupanın en eski üniversitesini görmek için yeniden yollara düşüyoruz. Bu arada herkeste özellikle de bende yorgunluk kendini belli ediyor. Üniversiteye giderken kapısı açık bir kilise görüp giriyoruz, biraz kiliseyi gezdikten sonra sıralarında oturup bu huzur dolu atmosferde dinleniyoruz. Üniversite binasını da gördükten sonra Tarihi Merkezin kapılarından çıkıp Seleni uğurlamak ve ardından otele dönmek üzere istasyona yürüyoruz.


Saat yedide hotelimize yerleşiyoruz ve saat dokuz buçukta buluşmak üzere herkes yatakların yolunu tutuyor. Saat on gibi ancak hazırlanıp yeniden iki kuleler yoluna düşüyoruz. Çok görkemli bir festival yok, İtalyanca bir sunum yapılıyor. Sunumun Asinelli Kulesine yansıtılmış olması güzel bir görüntü sunuyor. Bir ara sokağa dalıp açık bir pizzacıdan Margaritalarımızı alıp yeniden Piazza Maggioreye Duomonun merdivenlerine oturuyoruz.
Akşamı da burada noktaladıktan sonra.



Ertesi gün saat 10.45 gibi treni kaçırmış arkadaşlarımızdan biri de dahil olarak aynı rotayı tekrarlıyoruz. Ancak bu sefer 498 basamaklı Asinelli Kulesine tırmanmak da programa dahil. Ve oradan bakınca neden Bologna nın takma adının "Bologna La Rossa (Kızıl Bologna)" olduğunu anlamak o kadar da güç değil. Günün kalanını tren saatlerimiz gelene kadar Piazza Maggiore de önümüzdeki haftanın gezisini planlayarak geçiriyoruz. Sıradaki hedefi Milano-Como gölü olarak kararlaştırıyoruz.



Saatler beşi gösterirken artık ayrılık vakti. Bolzano yollarına düşme zamanı, trenim Trentoyu geçtikten sonra artık anonslara bir de Almanca ekleniyor. Tamam diyorum evime yaklaştık. İstasyona adım attığımda tanıdık sokakların huzuruyla yurduma doğru yürüyorum.

5 yorum:

  1. Fotoğraf yerleşimleri tam istediğim gibi olmadı. Arayüze alışkın değilim zamanla düzeleceğini umuyorum.

    YanıtlaSil
  2. Harika bir gezi yazısı. Fotoğrafların altına nereleri olduğunuda yazarsan bizim için aydınlatıcı olur.

    YanıtlaSil
  3. Onu beceremedim henüz. Umarım önümüzdeki yazılarda öğrenir sonra burada da düzenlerim.

    YanıtlaSil
  4. Yani su anda senin yerinde olmayi nasil isterdim biliyor musun?

    YanıtlaSil
  5. Bu yılın sana çok şeyler katacağı kesin...

    YanıtlaSil