KENTİM HAK.
Sevgili Ferit
EDGÜ’nün 1977 de yayınlanan “ O “ adlı eseri – daha sonra Hakkâri’de Bir Mevsim
adıyla yayınlanmıştır. – böyle başlar: Kentim Hak.
1985
Haziranında görevli gittiğim Silopi ilçesinin sağlık ocağında yalçın
zirveleriyle yükselen korkutucu yüce dağların ardı da Hakkâri’ydi. O zamanlar
tehlikeli, yasaklı bölgeydi. 40 yıl boyunca da öyle kaldı. Son iki, üç yıldır
bölge terörden temizlenip nihayet sivil turizme açıldı. Ben de çok merak
ettiğim coğrafyayı, o yalçın dağları, zirveleri, yaylaları, buzulları, devrimci
gençlik köprüsünü görme şansını buldum.
Bir cumartesi günü önce Van’a uçtuk. Van Havaalanında rehberimizle buluşup ilk durağımız Çavuştepe Kalesine doğru yola koyulduk. Van’ın Gürpınar ilçesinde yer alan Çavuştepe Kalesi, Urartu Medeniyetinin önemli eserlerinden biri. M.Ö. 764-734 yılları arasında Urartu Kralı II. Sarduri tarafından kurulmuştur ve Urartu dilinde “ Sarduri’nin kurduğu kent” anlamına gelen Sardurihinli olarak adlandırılmış. Kale, Aşağı Kale ve Yukarı Kale diye iki ana bölümden oluşuyor. Biz rehberimizden Yukarı Kaledeki Tanrı Haldi adına yapılmış tapınak ve çevresindeki surların hikâyesini dinlerken Aşağı Kaleden nefes nefese tırmanan Mehmet Amcayı görüyoruz. Mehmet amca - Mehmet Kuşman - 1960 lı yıllarda kale bekçisi olarak çalışmaya başlamış, kendi çabasıyla kazılarda ortaya çıkan yazıtlardaki Urartu’ca metinleri çözmeye çalışmış, sonuçta Urartu’ca metinleri okuyup çevirecek kadar yetkinleşmiş. Bu sayede bugün “ Yaşayan son Urartu’ca Uzmanı” olarak anılmaktadır. Biraz soluklanan Mehmet Amca’dan Urartuları, Çavuştepe’yi ve kazıların öyküsünü dinleyip kalenin eteklerindeki atölyesini ziyaret ediyoruz.
Mehmet Kuşman
ile vedalaşıp Hoşap suyunun sarp kayalıkları üzerinde kurulu Hoşap Kalesi’ni
görmek üzere yola devam ediyoruz. Hoşap Kalesi bölgenin en görkemli ve en iyi
korunmuş kalesi. Tarihi Urartular’a kadar uzanıyor. Ancak günümüzdeki ihtişamlı
yapısı Osmanlı Devleti’ne bağlı Mahmudi Beyleri tarafından inşa edilmiş.
Mahmudi Süleyman Bey tarafından 1643 tarihinde yaptırılmıştır. Kale 19. YY.
ortalarında terkedilmiş olmasına rağmen, içerisindeki yapılarıyla büyük ölçüde
sağlam kalmıştır. Bizim ziyaretimizde de restorasyon nedeniyle ziyarete kapalı
olduğu için bu görkemli kaleyi ancak dışarıdan fotoğraflayabildik.
Sabah erken kahvaltının ardından Zap Vadisine yöneliyoruz. Zap suyunun eşliğinde önce 1968 kuşağının 1. Boğaz Köprüsü projesini protesto etmek amacıyla Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının önderliğinde ODTÜ öğrenci ve yerel halkın birlikte inşa ettiği “ Devrimci Gençlik Köprüsünü” ziyaret ediyoruz. 1990 lı yıllarda patlatılan köprü 2010 yıllarında yeniden inşa ediliyor.
Cennet
bölümünde mola verip istekli arkadaşlarla Cehennem bölümüne yani buzullara doru
yürüyoruz. 1,5 saatlik yürüyüş sonrası buzulların eteklerindeyiz, güvenlik
nedeniyle daha ileri gitmiyoruz. Dönüş yolunda benim gözüm yerel florada
özellikle de Ters Laleleri arıyorum. Ama hiç göremeyince rehberimiz ömürlerinin
kısa olduğunu söylüyor. Cennet hafta sonu olması nedeniyle pikniğe gelenler
nedeniyle oldukça kalabalık. Büyükçe bir kayanın çevresinde bir aşiret törensel
bir şeyler yapıyor daha sonra dağa doğru yürüyüşe geçiyorlar. Biz de piknik
tarzında yemek molamızı tamamlayıp Hakkâri’ye doğru yola çıkıyoruz. Zap suyunu
takiben Hakkâri yol ayrımına geliyoruz. Köprübaşında yine güvenlik noktasından
geçip kent merkezine yöneliyoruz.
Türkiye’nin
Doğu Anadolu bölgesinde İran ve Irak sınırında yer alan Hakkâri, kendine özgü
coğrafyası, zengin tarihi ve doğal güzellikleri ile öne çıkan bir ilimizdir.
Genellikle “ Dağlar Şehri” olarak bilinir. Hakkâri’nin tarihi MÖ. 3000’li
yıllara, Hurri kökenli boylara kadar uzanır. Bölge stratejik önemi nedeniyle
tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmıştır. Medler, Persler,
Seleukoslar, Karduya, Roma ve Sasani gibi uygarlıkların hâkimiyetinde
kalmıştır. 641 yılında İslam orduları tarafından fethedilen bölge, daha sonra
Abbasilere bağlı yerel Kürt Beylikleri ve özellikle Mahmudi Beyliği gibi güçlü
aşiretlerin yönetiminde kalmıştır. Osmanlı Devleti’ne tabi olan Hakkâri,
Birinci Dünya Savaşında Rus işgaline uğramış ve 1918 de kurtarılmıştır.
Hakkâri
Merkezde Meydan Medresesini, çarşılarını dolaşıp bir kahve molasının ardından
konaklamak için Yüksekova’ya doğru yola çıkıyoruz.
Yola devamla
Çukurca ilçesine varıyoruz. Burada bir yamaca konumlanmış, restorasyonu devam
eden Nasruti’lere ait binlerce yıllık evleri görüyoruz. Güzel bir kafede kahve
molası verip dinleniyoruz. Yüce dağların arasında kâh tırmanarak kâh inerek
uzun bir yolculuktan sonra gün batımına yakın Dicle nehri kıyısındaki Cizre’ye
varıyoruz. Dağların serinliğinin aksine Cizre yanıyor. Sıcaklık gölgede 45
derece. Gölgeleri takiben Ulucami, çarşı ve kalesini gezip güneşi Dicle
kıyısında batırıyoruz.
Siirt’te Ulucami ve çarşıları dolaştıktan sonra yörenin ünlü lezzeti Kuzu Büryan ile öğle yemeğimizi alıp Kasrik Boğazı üzerinden Tatvan, Gevaş yolu ile Van’a ulaşıyoruz.
4 günlük bir
yolculuk ile Van’dan başlayıp Cilo, Reşko, Kato, Namaz, Gabar dağlarının vahşi
doğası, yalçın tepelerinin eşliğinde geniş bir çember çizerek yeniden Van’a
dönmüş oluyoruz. Yurdumun eksik kalan bir köşesini daha görmüş oluyorum.
İnanıyorum ki gelişen sivil turizm bu bölgenin kaderini değiştirecektir.
30 Haziran 2025
Yazı ve Fotoğraflar
Mehmet Cengiz
TÜMER